ERDOĞAN'I DİNLİYORUM GÖZLERİM ÇAKMAK ÇAKMAK!

Musab Seyithan

Hani Orhan Veli, “İstanbul’u Dinliyorum” şiirinde:

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar, ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Sucuların hiç durmayan çıngırakları

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.” diyordu ya, ben de geçen hafta, çok uzaklarda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dünyaya manifesto gibi mesajlarını sunan Dünya Lideri Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı dinledim, hem de hayret, hasret ve mutlulukla gözlerim çakmak çakmak bir halde… “Doğruhaber” gazetesi yazarı Mehmet Göktaş hocanın; “Hiç abartmıyorum, bu tam bir halifenin konuşmasıdır. Eğer bugün İslam dünyası kendisine bir lider seçmiş olsaydı yani ümmetin bir halifesi olsaydı ancak böyle bir konuşma yapabilirdi” dediği bir konuşmaydı. Elbette câlibi dikkatti ve gözler dört açılarak dinlenmeliydi. Elinde Ortadoğu haritasıyla İsrail’in zulmünü ve yayılmacılığını, Birleşmiş Milletlerin hemen hemen hiçbir kararını yerine getirmediğini, buna karşı BM’nin bir yaptırım uygulamadığını, “öyleyse bu Birleşmiş Milletler denen kuruluşun neye yaradığını”, dünyayı kana bulayan emperyalist büyük devlet liderlerinin gözüne parmağını sokarcasına haykırdı. Dünyadaki sessiz bütün mazlumların gür sesi oldu.

Daha önce bir lider çıkıp da gerçekleri bu denli bütün çıplaklığı ile cesurca ortaya koyamadığı için BM’deki herkes, 12 dakika konuşması gerekirken 27 dakika konuşmuş olmasına hiç aldırış etmeden gözlerini dört açarak dinliyordu. Çünkü bu zamana kadar zalimlerin zulmü örtbas edilerek pislikleri hep halının altına süpürülüyordu. İşte Sayın Cumhurbaşkanımız, bu halıyı onların gözü önünde çırptı. Pislikleri bir bir ortaya savruldu. Mazlumlardan alkış alırken zalimler ya alaylı bıyık altı gülüş sergilediler veya buz kestiler.

Efendiler! Tayyip beyi beğenmeyebilirsiniz, hayatta hiç oy vermemiş olabilirsiniz, çok keskin muhalif de olabilirsiniz. Ama içinizde zerre kadar milli değer varsa, biraz iman, izan, insaf ve merhamet taşıyorsanız, müstekbir devletlerin dünyadaki zulmünü de görüp durduğunuz halde, dünyanın kalbinde bunları dile getiren bir lideri takdir etmiyorsanız, bunun siyasi körlükten ve bağnazlıktan başka izahı yoktur. Tedavisi gereken hastalıklı bir ruh halidir.

Bu tarihî konuşmayı, Can Ataklı gibi müzmin/şifa bulmaz bir “Tayyip düşmanlığı” hastalığına düşmüş, bu zamana kadar müstebit ve müstekbir dünya liderlerinin huzurunda önleri düğmeli hazırol vaziyeti almış Türk başbakan ve cumhurbaşkanlarına alışık olan mandacılar, gayrı milli kafalılar, insaf-izan-merhamet yoksunları, İsrail ve Amerika’nın gönüllü elçiliğini yapan yerli işbirlikçiler hoşlanmaz. Bu yiğitçe çıkışı “Şow” olarak niteleyip basite alırlar. Zaten bu mandacı zihniyetten bundan farklı bir tavır beklemek, akrebin bal yapmasını beklemek gibi olur. Yüce Allah Hayat Kitabımızda “Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır” (2Bakara:148) buyurmakta. Dolayısıyla herkes kıblesi istikametinde duruş sergilemektedir.

Bazı ezikler de “Efendim, bu tür sözler bizim Amerika ve türevleri ile ilişkilerimizi zedeleyen vakitsiz söylenmiş sözlerdir. Dış politikamıza zarar verir. Etin ne de budun ne olsun? Süper güçlere efelenmek sana ne kazandıracak?” diyerek yapılan zulümlerin dile getirilmesinden bile rahatsız olmuşlardır. Tayyip Bey kimseye sövmedi, hakaret etmedi. Sadece, yapılan adaletsizlikleri ve zulümleri, kuruluş gayesi dünyada barış, adalet ve sükûnet sağlamak olan Birleşmiş Milletlere “Dünyada bütün bunlar olurken sen ne işe yararsın?” hatırlatmasında bulunmuştur. Bırakın her türlü gerçeğe kulaklarını tıkamış, gözlerini kapamış olan İslam düşmanı laikçileri, ateist, Kemalist, deistleri de ey Müslümanlar siz bari “Dilsiz şeytan” liderlere öykünmeyip şu hadislere kulak verin:     “Kişi, hakkı söylemesi gereken yerde mutlaka hakkı söylemelidir. Bu onun ne ecelini öne alır, ne de kendisine ait rızıktan mahrum eder.” (Beyhaki, Şu’abu’l İman, 7172).

Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” (Ebu Davud, Melahim 17; Tirmizi, Fiten 13; Nesâî, Bey’at 37; İbn Mâce, Fiten 20)

Bugün dünyada yapılan zulüm ve adaletsizlikler, önce sözlü olarak yüksek sesle ifade edilerek kafalar bu yönde düşünmeye sevkedilmeli sonra da düşünen sağduyulu kafalar eyleme geçmelidir. Olayların vahameti, kafaları çatlatırcasına dile getirilmeden, bu konuda maşeri vicdanlar ayağa kaldırılmadan eylem ortaya konmaz. Tayyip Beyin yaptığı, bu vicdanları harekete geçirmekti. Allah razı olsun. Rabbim yolunu açık eylesin, etrafındaki yalakalardan kurtarıp Harunlarını çoğaltsın ey Uzun Adam!

Kısaca, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bu tarihî konuşma, mazlum milletlerin yüreklerine su serperken, sömürgeci ve yayılmacı dünya vampirlerini ve destekçilerini de öfkelendirmiş, kinlerini artırmıştır. Onlara Kur’an ifadesiyle denecek tek söz vardır: مُوتُوا بِغَيْظِكُمْۜ (3Âli İmran:119) “Kininizle geberin.”