Kahramanmaraş depremlerinden sonra en çok üzüldüğüm görüntülerin başında enkazdan çıkan çocuklar oldu. Her birinin ayrı ayrı sözleri, yüzleri ve o masumiyetleri… Sonra annesiz, babasız kalışları, o büyük felaketin içinden çoğu kez metanetle çıkışları ve çocuk olma özelliklerini, böyle bir afetin ardından bile göstermeleri… Gerçekten etkilenmemek mümkün değil. Aslında yaşadığımız şu modern hayatın içinde de en çok mağdur ettiğimiz çocuklar değil mi? Kurgulanmış bir dünyanın peşinden koşan insanımızın çocuklara biçtiği rol de bu afet kadar zorlamıyor mu çocuklarımızı? Bu sorular burada böyle dursun, biz yine deprem fotoğraflarındaki çocuklarımıza dönelim.
Enkazdan çıkan çocuklardan bir tanesi “Bir abla vardı burada, bana yemek veriyordu, siz gelince kayboldu.” dedi. Mesela bu bana çok ilginç geldi. Bir diğeri “Daha muayene olmadım.” diyerek kendisine uzatılan suyu almadı. Mesela bu bana çocukları yetiştirirken fazla idealize ettiğimizi düşündürdü. Başka bir çocuğumuz “Burası bizim evimiz değil mi? Siz nasıl girdiniz?” diye sordu bu da beni bazı çocukların o felaketten habersiz bırakılarak ilahi bir koruma altında olduğu fikrine kaptırdı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Oradan gelen her görüntü, her kare bizi bambaşka düşüncelere sevk ediyor. Ama çocukların verdiği fotoğraflar çok daha yakıcı.
Bu görüntülerden sonra ilerleyen günlerle birlikte başka görüntüler de gelmeye başladı. Oyun alanlarında oynayan, özel çadırlarda farklı eğlencelerle psikolojik güçlendirme yapılan çocuklar da beni farklı düşüncelere sevk etti. Adeta depremi unutturan, bambaşka bir hayal dünyasında oynayan, oyalanan çocuklar… Bir tatil havası, bir festival görüntüsü, bir suni ortam… Bunlar elbette uzmanlar tarafından yönlendirilerek yapılan etkinliklerdir. Ancak bana biraz fazla idealize edilmiş, modern düşüncenin renklerinde alacalaştırılmış gibi geldi. Elbette çocuklarımızın psikolojik travmalardan korunması gerek, ancak bunu hiçbir şey yokmuş gibi yaparak değil de hakikatin eline de dokunarak yapmak daha doğru olur sanırım.
Normal hayatta da yaptığımız hatalardan biri bu çocuklarımızı hakikatin ötesinde, bambaşka bir dünyada yaşatmaya çalışma uğraşımız diye düşünüyorum. Okulun uzun yıllar sürmesi, tatillerin mutlaka bir yerlere gidilerek süslenmesi, anne babanın ilgi sorunu, nine dede gibi hayat tecrübesi olanlardan uzak tutulmaları, akraba ilişkilerindeki kopukluklar ve sosyal hayatın sanallaşması… Bütün bunların çocuklarımız üzerinde özellikle sorumluluk alma konusunda zafiyet oluşturduğunu düşünüyorum. Modern dünyanın kurguladığı hayat tarzı da bu tarafından bakınca az buz bir felaket değil.
Elbette bu konular sosyologların, psikologların alanına giriyor. Ancak bu uzmanlarımızın da argümanlarını sadece batınının ürettiği ve dünyevi bir damardan beslenen tezlerden almalarını doğru bulmuyorum. Burada bir harmanlama yapmak yeni bir harmoni oluşturmak gerekiyor. Yoksa nasıl kendimiz olabiliriz? Kültürümüzün dışlandığı, inancımız yok sayıldığı, geleneklerimizin hesaba katılmadığı bir müdahaleyi, etkisiz olmanın ötesinde zararlı görüyorum. Önce kendimiz olmamız lazım ki yarınlarda da bizden izler taşıyacak neslimizi yetiştirirken bu hassasiyetleri göz öngününde tutabilelim.
Evet, çok ağır bir felaketi yaşadık. Bundan maddi manevi zarar gördük. Ama eğer bu felaketten zarar gördüğümüz yanlarımızı güçlendirmeden geçip gidersek asıl felaket bu olur. Mademki maddi manevi zarar gördük, öyleyse bundan maddi manevi dersler çıkarmalıyız. Maddi derslerin başında şehirlerimizi oluştururken belli bir plan ve proje üzerinden yol almalıyız. Manevi olarak da ahlaklı, merhametli ve vatanını, milletini seven dinini imanını bilen insanlar yetiştirmeliyiz. Helalin sağlamlığını, haramın çürüklüğünü insanımıza iyi anlatmalıyız. Büyüklerimizin değerini, akrabalarımızın önemini ve sılayı rahimin ne olduğunu öğretmeliyiz. Vatanın, ülkenin, şehrin ve en küçük köyün insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu göstermeli, evin yuvanın maddi duvarlarını maneviyatın zırhıyla kaplamanın değerini çocuklarımıza kendimize inandırmalıyız. Yoksa enkazdan çıkan çocuklar gibi bütün çocuklar masumdur zaten.
Patladı balonum
Uçurtmam yere çakıldı
Her evde canlar verdim
Şehirlerim yıkıldı
Bir gecede karardı gitti
Hayallerim yakıldı
Koşacaktım yarınlara
Ayağım enkaza takıldı
Benimle oynarken güzel güzel
Oyuncak ayım toz toprakta sıkıldı
Evler devler gibi insan yedi
Onları yapan nasıl bir akıldı?
Aradılar bir gün önceki beni
Her taşın altına bakıldı
Belki dönerim diye göçüklere
Renk renk balonlar bırakıldı
Okul kitaplarım, çizdiğim resimler
Bir afetin kıvılcımında yakıldı
Kefenim oldu altı şubat
Tenim 2023 mezarlığına tıkıldı
Sevgiyle kalın.