En son hangi kitabı okudun?

İbrahim Çolak

Gitmek… İnsan kendi içindeki bir odadan diğer bir odaya gidiyor ancak. Yoksa kimsenin bir yerden, bir yere gittiği yok. Ya da bir odanın kapısını öfke ve kızgınlıkla çarparak kapatıyor yeni ve havadar bir odaya atıyoruz kendimizi. Devran dönüyor, geçmişte havadar diye kendimizi attığımız odaya da karanlık ve hüzün çöküyor, beğenmez oluyoruz. Odadan odaya, kendi çizdiğimiz bir labirentin içinde dolanıp duruyoruz biteviye. Oysa her odadan alacağımız değişik nefesler, her odadan göreceğimiz farklı güzellikler var. Ahh, biraz daha sabırlı olsak…

X

Şu kısa ama uzun, şu kısa ama yazı ve sohbetle içine taşlar attığımız kuyu, şu kısa ama bitirme/me/ye durduğumuz yakınlık, şu kısa ama belirsizliğin korkulu kapısına dayanan ruh dünyamız, sakladıklarımız, saklayamadıklarımız…

X

Beni yazar yapabilirdin. Belki yazar olabilirdim. Belki yalnızca sana yazardım. Belki hepsi belki hiçbiri. 

X

Bir kelimeyi diğer kelimeye ekleyerek... Masamdaki menekşeye su vererek seviyorum seni...

X

Yalnız seven kadınlara has bir bakış vardır... Nasıl desem: Gökkuşağı desem değil, menekşeye benzese de menekşede değil. Belki çiçeğe durmuş kiraz ağacı, belki ilkyazlarda açan badem ağacı… Yok yok, üşümüş bir insana yorgan, üşümüş insana sıcacık bir soba gibidir o bakış. Ya da hepsini silelim: Gözleriyle sarılan bakışlar diyelim.

X

Kaç ahh çektim yazdıklarını okuduktan sonra, kaç kılıç kuşandım, kaç şiirden geçtim bilmiyorum… 

X

Sen sükûtunda düşler, hayaller ve cümleler saklarken benim bütün konuşmalarım ve yazdıklarım sükûtumu saklıyor...

X

Yolculuğum yani yürüyüşüm devam ediyor. Nasıl ki, bundan sekiz ay önce İstanbul'a yürürken bu günü hayal edip düşlememişsem sekiz ay sonra ne yaşayacağımı ve nerede olacağımı da bilmiyorum.

Bildiğim, coşkuyla, paylaşarak, yazarak, dinleyerek, özleyerek ve severek yürümeye devam etmek istediğimdir.

Yolumuz -zaman zaman- kötü olabilir ve yine zaman zaman yolumuz üzerinde istemediğimiz insan ve olaylarla karşılaşabiliriz. Nedir ki bunu imtihan kabul eder ve yine iyiye, güzele, adalete, merhamete, çiçeğe ve sevgiye doğru yürümeye devam ederiz.

Çiçeksin, güzelsin... Yoluma çık istiyorum.

X

Sabah. Belediye otobüsü bekliyorum. Durağın hemen karşısındaki binanın en üst katının balkonuna çıkan elli yaşlarındaki bayan, siyasi liderler gibi bağıra bağıra konuşmaya başlıyor. Psikolojisi bozuk sanırım. Onbeş dakika konuştuktan, söylev verdikten sonra içeri giriyor. Onu gören ve onu dinleyen herkes için şükür sebebi. Kimse o durumda olmak istemez!

Tam otobüse bineceğim. Benim yaşlarımda –çantacı olduğunu da yolda öğrendiğim- bir beyefendi durduk yerde geçen bir dolmuşun hızını vesile yaparak bana anlatmaya başlıyor. Otobüse beraber biniyoruz. Belediye, iş hayatı, spor, siyaset, saygı, sevgi, adalet, 155, kameralar, biz adam olmayız, İstanbul, daire fiyatları, apartman yöneticilerinin puştluğu… Yarım saat süren yolculuğumun tatlı kâbusu. O anlatıyor ben dinliyorum. Gülümsüyorum ve samimiyim. İçimden, sende dün akşama kadar konuştun insanlara diyorum onun cezasıdır bu.

Yol arkadaşıma tek cümle kurmadım. Kursaydım şunu sorardım: En son hangi kitabı okudun?