Dünya üzerindeki istisnasız her demokratik ülke, kendi ekonomilerini daha iyiye götürecek politikaları uygulamaya koyma gayreti içindedir. Söz konusu ülkelerin bir kısmı başarılı sonuçlara ulaşırken, geri kalanı istedikleri sonuçlar bir yana, daha da geri gidebilmektedirler. Ülkeler arasındaki uzaklıklar değişmemekle birlikte, reel ve finansal açıdan birbirlerine olan karşılıklı çıkar bağlantıları nedeniyle, çok daha güçlendiği ve yakınlaştıkları ortadadır. Bu noktadan sonra dünya ekonomisini domino eden ve global ticaret pastanın büyük paydaş ülkelerinin uygulamaya koyduğu politikaların doğruluğu, objektifliği ve kapsayıcılığı önem kazanmaktadır. Bu noktadan sonra büyük ekonomilere sahip ülkelerin, özellikle de ABD başta olmak üzere yancılarının (Almanya, İngiltere, Fransa, israil vb.), pek de iyi bir sınav verdikleri söylenemez. Sahip oldukları iktisadi, askeri ve bilişim gücüne güvenerek, ülkeleri kendi isteklerine göre dizayn edebilme düşüncesi, dünyanın her açıdan istikrara kavuşmasının önündeki en büyük engeldir. Artık günümüzde iki ülkenin veya ülkeler grubunun birinci ve ikinci dünya savaşları ölçeğinde olduğu gibi kora kor, göğüs göğüse karşı karşıya gelmesi olasılığı sıfır yakındır. Her ülke bu gerçeğin farkındadır. Günümüzde savaş, ekonomi üzerinden ve medya gücünü kullanmak suretiyle algı oluşturma yoluyla yapılmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinden irili ufaklı görülen barut bulutları ise, yukarıda isimleri belirtilen ülkelerin ekonomik rant elde etmek amacıyla (petrol, altın, demir kısacası emtia), tekel konumunda oldukları yazılı ve görsel iletişim araçlarını icat ettikleri bahanelerle algı oluşturup kaos ortamı oluşturma çabalarıdır. Büyük ve güçlü ekonomi, askeri ve medya gücünü elinde bulunduran malum ülkeler yüzyıllardır takip ettikleri defacto politikalarını, yerkürenin ortak menfaat paylaşımı paydası altında yaklaşım biçimine dönüştürmedikleri müddetçe, dünyaya kalıcı huzur gelmeyecektir.
Gelişmiş ülkeler tarafından dayatılan bu realite dünyayı, iki tarafı keskin bıçak misali ikilem bir konuma sokmaktadır. ABD ve kuyruğuna takılanların isteklerini yerine getiren ülkeler, sözde bağımsız olarak nitelenirken, özde piyon olmaktan öteye geçmeleri olanaksızdır. Gerçekte piyon durumuna düşen ülkelerde, görünürde seçimler yapılarak meclis oluşsa, insan hakları, basın özgürlüğü ve demokrasi söylemleri sık sık dillerden düşürülmese de, bu olanaklar sadece gelişmiş ülkelerin izin verdiği kadardır ki S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin, Şili, Bolivya ilk akla gelen örneklerdir. Türkiye, İran, Rusya, Venezüella, Katar gibi tersini yapan ülkeler ise, ülkelerinin doğal ve beşeri sermaye kaynaklarını kullanıp, evrensel haklarını savunma yolunu tercih ettikleri için de, doğru olup olmamasına bakılmaksızın bir takım etiketlenmeyle karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Yakın geçmiş bunun örneklerle doludur. Irak nükleer silah üretiyor yalanını kullanarak Orta Doğu petrolünün üzerine çöken ABD ve kuyruğuna takılanlar, aynı zamanda yıllar sonra gerçeği “pardon” lafıyla geçiştirecek kadar da pişkindirler. ABD, İngiltere, Almanya, israil gibi ülkeler, sahip olduğu nükleer silahları, kendilerine göre tehlikeli varsaydıkları İran, Kuzey Kore, Rusya gibi ülkelerde ve dünya üzerinde kaldırılmasını savunmaları açık bir ironi değil midir?
ABD ve yancıları için çıkarlarına gelmesi koşuluyla, hiçbir kural yoktur. İktisadi, siyasi, sosyal, toplumsal her türlü gelişmede dünya kamuoyunu istedikleri şekilde düşünmelerini sağlama konusunda oldukça mahirdirler. FED’in 2018 Aralık ayının son toplantısından sonraki açıklamalarda, şahin politikalara ve faiz artırımlarının devam edileceği, kalın çizgilerle ifade edilmişti. Hemen 29-30 Ocak 2019 tarihinde yapılan ilk FED toplantısı sonrasında kredibilitesinin sorgulanmasını bile gündeme getirecek boyutta, önceki toplantıda açıkladıkları şahin ve faiz artırımı politika uygulamalarının takip edileceği sanki hiç söylenmemiş gibi “u dönüşü” yaparak, gayet güvercin açıklamalara yer verildi. FED’in yaklaşık kırk beş gün çok kısa bir süre içinde birbirine neredeyse zıt açıklamalar yapmasının nedenleri Çin ve AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’dan güçlü durgunluk sinyalleri gelmesi, AB ile İngiltere arasındaki Brexit görüşmelerinin anlaşmalı veya anlaşmasız sonuçlanacağı konusundaki belirsizliğin derinleşmesi, korumacı ticaret kapışmasında olumlu görüşler öne sürülse de somut adımlar atılmaması, ABD hükümetinin rekor kırarak en uzun süre kapalı kalmasının yansımaları şeklinde sıralansa da, tüm ülke yöneticilerinin bilmesi gereken, başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin ellerine fırsat geçtiğinde, çıkarlarının gerektirdiği her şeyi yapacaklarıdır. Cari dengesi açık veren ve bu yüzden dış kaynağa muhtaç kalan, orta ve ileri teknoloji kullanarak üretim aşamasına gelemeyen, enerji ithal bağımlısı olan, özgür siyasal ve toplumsal düşünce olgunluğuna erişemeyen ülkeler, sözde bağımsız özde batılı ülkelerin tacizleri karşı koyma olanağından yoksun ülkelerden başka bir şey değildirler.
Soru: Çekirdek enflasyon yüksekken TÜFE düşük olabilir mi? Neden?
Sözün Gözü: Genel doğruların bile prim yaptığı toplumlarda sorun var demektir.