İnsan, başkalarını eleştirmeyi ne kadar seviyorsa; kendisinin eleştirilmesinden o kadar nefret ediyor. Karşınızda ki birini eleştirirken, karşı taraf hemen savunmaya geçtiğine göre, demek ki eleştirinin bizatihi kendisinde bireyin canına bir kasıt vardır. Konunun mahiyeti ne olursa olsun sonuç değişmiyor ve hepimiz savunmaya geçiyoruz.
Tasavvuf ehli, genelleme yapmadan söyleyelim ki, bu kuralın dışında. Kur’an- Kerim’in ‘’Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız?’’ sorusuna gerçek tasavvuf ehlinden vicdanı kuşatan net bir cevap gelir. Hayır!.. Asla!
Prensip şu. Önce kendine bak. Soruysa şu. Sen konunun neresindesin?
O kaynaktan(tasavvuftan) çok şey öğrenmenin bir anlamı var mı derseniz; uygulamayınca anlamı yoktur kolaycılığına sığınmak istemiyorum ;çünkü birinde olmazsa bir diğerinde sizi uygulamaya mecbur ediyor ve uygulama sonunda da ‘’iyi ki…’’anlamında bir haz alıyorsunuz. Eleştirilmekten hoşlanmıyoruz ;o halde karşı tarafı neden eleştiriyoruz sorusunun bir tek cevabını biliyorum. ‘’Ben ondan iyiyim’’ şuurunun en kapalı biçimde narsistik açılımıdır.
Sadece bireyin ulaşma imkanı olmadığı makam ve mevki sahipleri hakkında ki eleştirilerden, ekonomik içerikli olanları dışarda bırakarak söyleyelim (o da kısmen); ideolojik kaynaklı olanlar, kesinlikle ben merkezci bir eleştiridir ve çok acımasızdır.
Örneğin ,Fransız filozof François Fenelon’un milyonlarca kişi tarafından okunan Telemak ‘da 14.Luis hakkındaki eleştirileri, bir fikir ayrılığının çok ötesine geçer; kontrol edilemeyen bir ihtirasla yazılmış mahkeme savcısının iddialarına benzediği için. ‘’Hiç şahsi menfaat gözetmeyen, size zıt düşmesi muhtemel kimseleri aradınız mı? Anormal hırslarınıza, insafsız duygularınıza karşı çıkacak birilerine baktınız mı? Dalkavukluğunu anladığınız birini huzurunuzdan kovdunuz mu?’’ sorularında olduğu gibi buraya almayı uygun bulmadığımız sorgulamalar… Diktatör dedikleri Luis’e daha ne diyeceklerdi diye sormamız tabiiki anlamsız.
Tabiat hukuku, İlahi hukuk tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı Yeniçağ felsefesinin temsilcilerinden Fenelon aslında İlahi hukuka muhalefet eden birisi değildir; fakat Kral’a duyduğu nefret O’nu İlahi hukuku savunmanın uzağına düşürmüştür.
Hoş gerçi bu çağ felsefecilerinin tipik benzerliği, hiç cephe savaşına girmeden yavaş yavaş dini, kendi akılcı çizgilerine çekerek, hazları ,tanrılaştırma idealinde buluşmalarıydı.
Başkan Erdoğan’ın dindar kimliğinden hareketle Yeniçağ filozoflarının metoduyla vuranların nefret dilini asla onaylamadığımız bir tarafa; ‘’Müslümanım’’ iddiasında ki kimliklerinden dolayı kendilerine zarar verdiklerini görebiliyoruz.
Çünkü:
Cumhurbaşkanını, O’na duyulan nefretin kuvveti ölçüsünde ,din budur çarpıklığında ki eleştirel savrulmayla gelen tehlikenin büyüklüğünü, biz anlayabiliyoruz ama kendilerinin farkında olduklarından emin değilim .Tercih kendilerinin. Ölümün, bitti dediği yerde bir başlangıç vardır.
Biz de, Apo’nun idamı ile ilgili kullandığı dili samimi bulmuyoruz; seçim meydanlarında bazı ilahiyatçıları negatif anlamda toplumun önüne atmasını asla tasvip etmiyoruz, meydanlarda kullandığı ‘’Bay Kemal’’’i, sofistike bulduğumuz için cumhurbaşkanlığı makamına yakıştıramıyoruz ama nefret ederek ve dini bir sembol gibi görerek değil; öncelikle, siyasi bir figür olarak değerlendirmeye alıp öyle eleştiriyoruz. Selamlar.