İletişim çağında yaşıyoruz ve kitle İletişim araçlarının da bu anlamda önemi ve gerekliliği yadsınamaz bir gerçek haline gelmiş durumda.
Peki bu araçlarının yararı mı da fazla yoksa zararı mı?
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında bunun yanıtını almış olduk.
Ulusal bir TV kanalında yayınlanan ve konsepti futbol olan ama aslında futbolla hiç alakası olmayan bir programda canlı yayında konuklara et servisi yapıldı.
Hani Evlenme Programlarına, hafta sonları magazin programlarına alışmıştık ama bu belki de Türk televizyonculuğunda gelinebilecek en son nokta idi.
Daha neler göreceğiz kim bilir?
Reyting uğruna televizyon ekranlarında yapılmayan rezillik kalmıyor.
İnsanımız da bu programları ağzı açık bir şekilde izliyor ya işin en acı tarafı da bu…
Burada da tabi ki bir arz talep meselesi var. İzlenmeyen bir program yayında kalabilir mi?
Bu programlar izleniyor ki yayınlarına devam ediyorlar.
Burada yetkililere de büyük görevler düşüyor. Özellikle RTÜK bu tür programlara müsaade etmemeli. Meydanı boş bulanlar istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Bu işin sadece televizyon boyutu…
Sosyal medya boyutundan bahsetmiyorum bile. Durum orada daha vahim…
Televizyon izlemede oranında Türkiye, ABD’den sonra dünyada ikinci sırada geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar, Türkiye’de televizyon izleme oranının günde ortalama 3-5 saat aralığında olduğunu göstermektedir. Bu hesaplama ile bir kişi neredeyse günün altıda birini, bir yılın da yaklaşık %19’unu televizyon izleyerek geçirmektedir.
Ülkemizdeki, TV programları, diziler, yarışmalar, spor programları ortada…
Ülkemizde çocukların televizyon izleme konusunda neredeyse tamamen özgür oldukları, bütün yaş grupları itibarıyla günde ortalama 4 saat televizyon izledikleri ve %82 oranında televizyon izlemeye yönelik kararlarını kendilerinin verdikleri, istedikleri programı seçerek, istedikleri saate kadar izleyebildiklerini de hesaba kattığımızda durumun vahameti daha net bir biçimde karşımıza çıkmış oluyor.
Yapılan araştırma ve değerlendirmeler, görsel, işitsel ve yazılı medya karşısında, savunmasız bir alıcı konumunda bulunan çocukların, ilköğretimden başlayarak medya karşısında bilinçlendirilmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Gelişmiş medya okuryazarlığı medyanın insanlar daha da önemlisi çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için en doğru yaklaşımdır. ABD’de medya eğitimi 1932 yılından beri verilmektedir. New York Times’ın gazetesinin girişimi ile başlayan bu sürece başta 350 basın kuruluşu destek vermiştir. Bu işe okullara çeşitli gazeteler gönderilerek başlanmıştır. On binlerce öğretmen medya okuryazarlığı eğitiminde görev almıştır. Günümüzde “Medya Okuryazarlığı Dersi” ABD’de zorunlu dersler listesinde yer alıyor.
İnsan kaynağımızın psiko-sosyal ve eğitsel problemleri azaltmak özellikle çocuklarımızın sağlıklı gelişimleri için “Medya Okuryazarlığı Dersini ülkemizde zorunlu hale getirmek için daha ne bekliyoruz?