Küresel ekonomiyi etkileyen faktörler olarak, şu günlerde petrol öne çıktı. Petrolün değerinin yükselme yönünde trend göstermesi, global ölçekte enflasyonun artacağı beklentisini ortaya çıkardı. Ancak petrolün fiyatının oynaklığı ve bir çok bağımsız değişkenden kolayca etkilenmesi yanı sıra petrolün değerini belirleme potansiyeli olan ülkelerin ortak hareket etmekten kaçınıp kendi ülkelerinin çıkarlarını ön plana çıkarmaya yönelik politikaları, petrolün daha uzunca süre ülkelerin makro politikaları üzerinde baskı unsuru olmaya devam edeceğini göstermektedir. Bununla birlikte FED toplantısından faiz oranlarına ilişkin bir değişiklik yapma olasılığı düşük olduğu ya da faiz oranlarını değiştirecek ne ABD ekonomisinde nede diğer ülkelerde önemli olarak nitelendirilebilecek bir gelişme olmadığı için, bu FED toplantısı ekonomi gündeminin ilk sırasına yerleşemedi. Beklendiği gibi bir sürpriz gerçekleşmeyerek, faiz oranlarında herhangi bir oynamaya gidilmedi. Sadece tüm dikkatler, toplantı sonrası yapılan açıklamalara toplandı. FED yetkilileri ise genelde her toplantı sonrası yaptıklarını yine yapıp, önce genel olarak bir durum tespitinden sonra olumlu ve olumsuz koşulları sıralayarak, ABD ile küresel ekonominin içinde bulunduğu cari şartları kendilerine göre açıklayıp, dünyanın geri kalan ülkelerine aba altından sopa göstermekten de geri kalmadılar. İşsizlik göstergeleri, kişisel gelirler, emlak verileri ve tüketici güven endeks rakamları beklentileri karşılamasına; kişisel harcamalar, yatırım düzeyi ve ihracatta beklenen artışın gerçekleşmemesine işaret eden FED, siyasi, iktisadi ve jeopolitik riskler nedeniyle ortaya çıkabilecek sürpriz talep ve arz şoklarının gerçekleşmemesi halinde, küresel ölçekte ciddi boyutta stagnasyon sorununu ile karşılaşılması ihtimalini düşük olarak nitelendirmişlerdir. Buradan anlaşılması gereken FED’in şu an itibariyle küresel ekonomide bir sorun görmediğidir. Ayrıca enflasyon için baz alınan %2 düzeyindeki oranın uzağında kalındığını ifade eden FED’e göre bu konudaki önündeki en büyük engel, petrolün arz kaynaklı sorunlar nedeniyle fiyatının yüksel düzeylerde stabilitesinin sağlanamamış olmasıdır. OPEC’e üye olan ülkelerle, dışındaki ülkelerin birbirleriyle adeta bilek güreşi misali politikalar takip ederek ortak akıl etrafında toplanmamaları, enflasyon oranının beklendiği gibi %2’lerde ve küresel ekonomide hızlanmanın gerçekleşmemesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Buna karşın ihracatları ve dolayısıyla da büyüme hızlarının artması emtialara ve bunların fiyatlarının artışına bağlı olan Şili, Peru, Brezilya, Venezüella gibi ülkelerin ithal eğilimini güçlendireceği için, küresel ekonomi üzerindeki ölü toprağını bir miktar silkeleyebilecektir.
Japonya ekonomisinde uzun süreden beri devam eden deflasyon ve buna bağlı tüketim başta olmak üzere harcama oranının düşük seyretmesi, yüksek değerli yen sebebiyle de ihracatın beklentilerin altında kalması nedeniyle BOJ, inisiyatif alması gerekirken hiçi bir politika üretmeyerek beklentileri boşa çıkardı. Japonya Merkez Bankası’nın çekinik davranmasının aksine, dünyanın fabrikası niteliğindeki Çin’in imalat sektöründeki artış yönlü verilerin uzun dönemi kapsaması, küresel ekonominin gelişmesi adına beklentileri olumluya dönüştürmektedir.
ECB Başkanı tarafından son toplantıda dile getirilen ve yeni yeni ekonomi çevrelerinde kendine yer bulmaya çalışıp, para politikası araçları kullanarak enflasyonun oluşmasını sağlamak suretiyle piyasaları canlandırmak ancak bunda başarılı olunmazsa da, tabir yerindeyse kişilerin ceplerine doğrudan para aktarılması anlamına gelen “helikopter parası” kavramı, ekonomiler için uzun dönemde kesinlikle bir can simdi değildir. Ancak yavaşlama trendi sinyali veren ekonomilere belki pansuman tedbir olarak düşünülebilir, doğrusu da budur. Bu kavram gibi geçici, slogan türündeki önlemleri nominal çapa olarak kullanmak, uzun dönemde ekonomilerin kurtulmasına, Türkiye gibi başta gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarının çözülmesine çare teşkil etmesine olanak yoktur. Ekonominin yapısal sorunlarını mesela cari açığı, kullanımı zorunlu ürünlere zam yaparak, vergi oranlarını, dış borç ve iç borçlanmayı artırarak kapatmaya çalışmak kolaycılıktır, bunu yapmak içinde süslü cümleler kurmaya, vatan millet edebiyatı yapmaya, ekonomi bilimi okumaya gerek olmasa.
Ülke ekonomilerinin sağlam temeller üzerinde gelişmesinin yolu, reel ekonominin ağırlığının artması, özellikle genç nüfusun beşeri sermaye niteliğini yükseltecek eğitim alanına yatırım yapılması, katma değeri yüksek ürünlerin uluslararası pazarlarda satılarak cari dengeye olumlu katkıda bulunması ile sağlanır. Yine ekonomide başarı, kurumların başına geçirilen kişilere özgü (örneğin Murat Çetinkaya gibi) yüksek anlam yüklemekten değil, sanat şaheseri misali kurumsal bir iktisadi sistemi oluşturmaktan, ekonomiyi popülist politikalardan arındırıp ekonominin gereklerine uygun kararlar almaktan geçer.
Soru: Para arzının genişlemesi, likidite arzının artması anlamına gelir mi? Neden?...
Sözün Gözü: Haksızlıkla fiili mücadele yapmak gümüşse, geri kalanı takdire bırakmak altındır.