Ekonomimizde İstikrarın Önündeki Mayınlar

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Ülkemizde her yılın ve yedinci ayın başında kamuoyunu meşgul eden en önemli konulardan birisi mal ve hizmetlerin belirlenmesi ve fiyat artışlarının hangi düzeyde gerçekleşeceği konusudur. Ülkemizin başından geçen 6 Şubat 2023 tarihindeki Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 11 ili (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Elazığ) ve 108 812 km2’lik alanı etkileyen büyük depremin[1] etkisi, deprem öncesi Kasım 2019’da Wuhan’da küçük çaplı vakalarla ilk işaretlerine rastlanan Koronavirüs hastalığı (Covid-19)[2] ile yaklaşık 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun uzun süre evlerine kapanmasının gelirleri azaltması nedeniyle toplam talebin düşmesi, artı üzerine Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesine bağlı olarak buğday ithal etmek zorundaki özellikle Latin Amerika, Karayipler, Asya ve Afrika ülkelerine gereken zamanda ve yeterli düzeyde buğdayın ulaşamaması riskinin (Gıda Güvenliği Riski) küresel ekonomiyi yavaşlatmasıyla birleşmesi, küresel ekonomide önce daralma (recession) sonrasında ise durgunluğa (stagnation) neden oldu. Söz konusu sorunların çözülmesi bir yana başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere, Fransa gibi Avrupa kıtasının ve ekonomisinin lokomotifi konumundaki ülkelerin, özellikle Rusya ve İran başta olmak üzere Orta Doğudaki ülkelere yönelik uyguladıkları siyasi ve iktisadi yaptırımlarla, israilin Gazze’de savaş adı altında başlattığı katliamın bölgeyi adeta terör haline çevirmesi, krizin etkisinin dünya ekonomileri üzerindeki durgunluk sürecinin derinleşmesi ve kalıcılık hale gelmesine yol açtı.

Girişimcilerin yatırım yapma güdüsünü etkilen en önemli faktör, istikrar ve geleceğe yönelik beklentilerdir. İş insanları önünü görebilmeleri yani en azından orta vadede ekonomik, siyasi, askeri, stratejik, sosyal ve toplumsal istikrara inanmalarıyla doğru orantılı olarak yatırım yapmaya karar verirler. Ülkelerin ekonomik açıdan (finans, reel, hizmet, askeri) birbirleriyle kenetlendiği dünya üzerindeki 200 civarındaki ülke, adeta vahşi denecek seviyede rekabet içindedir. Konuya bu açıdan bakıldığında gelişme yolundaki üstelik bizim gibi petrol ve türevleri bakımından yetersiz kaynaklara sahip ülkelerin, işinin çok daha zorlaştığı ortadadır. Bunun nedeni küresel ölçekte mal ve hizmet rekabeti gibi ekonomik mücadelenin yanında eğitim, sağlık, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkeleri gibi alanlarda da gelişmek mecburiyetiyle yüzleşmekten kaçınamamalarıdır. Hem mal ve hizmet üretimi gibi nicel hem de sosyal konuları içeren nitel faktörlerin eksikliğini tamamlamak durumundaki ülkelerin başarısının yolu, içsel ve dışsal gelişmeler karşısındaki mukavemetine bağlıdır. Güçlü şekilde gelişmenin anahtarı, toplumun desteğini alan ve dokusuna paralel bir master planının hazırlanıp uygulamaya konulmasıdır.

Gelişme yolundaki ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye ekonomisi bu perspektiften değerlendirildiğinde yapısal iktisadi, siyasi, sosyal ve jeopolitik sorunlar sarmalı içinde olduğu açıktır. Ülkemizin yaşadığı ekonomik sorunların derinliği (6 Şubat depreminin maliyeti, yıllık imalat sanayi sektörünün orta ve ileri düzey teknolojiye dayanmaması, cari açık vermesi, enflasyonun %50 ve işsizliğin %8 düzeylerinde seyretmesi) nedeniyle dış etkiler karşısında direncinin zayıflığı, tahıl krizi ve yakın coğrafyamızda hortlatılan savaş tamtamlarının sesinin yükseltilmesiyle de birleşince, alacağımız yolda riskin boyutu ile 86 milyonun birlikteliğinin sağlanmasının zorunluğu ve önemi, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.


[1] 06 Şubat 2023 Kahramanmaraş (Pazarcık ve Elbistan) Depremleri Saha Çalışmaları Ön Değerlendirme Raporu, https://deprem.afad.gov.tr/assets/pdf/Arazi_Onrapor_28022023_surum1_revize.pdf, ET:05.12.2024.

[2] Korona (COVID) Virüs Ne Zaman Çıktı?https://www.medicalpark.com.tr/korona-virus-ne-zaman-cikti/hg-5772, ET:05.12.2024.