Ekonomide paradigma değişikliği mi!..

Şenol Metin

Geçen haftaya iki Başkanın açıklamaları mührünü vurdu. İlki Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın yaptığı basın toplantısı diğeri Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın açıkladığı Enflasyon Raporu…

Haftanın gündemi ekonomi idi.

Pazartesi günü Memur-Sen Konfederasyonu Başkanı Ali Yalçın ağustos ayında imzalanması gereken 2024-2025 yıllarında geçerli olacak olan Toplu Sözleşme taleplerini açıkladı.

Ali Başkanın açıklamasında ‘Merkez Bankasının enflasyon tahminlerindeki sapmaların büyüklüğünün sağlıklı bir Toplu Sözleşme müzakeresine izin vermediğini’ paranteze alarak memurların taleplerini yapılandırdığının altını çizdi.

Perşembe günü de Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Enflasyon Raporunu açıkladı. Merkez Bankası, enflasyon tahminlerini revize ederek Ali Başkanın pazartesi günü yaptığı açıklamaları tescil etti.

Merkez Bankası 2023 enflasyon tahminini %22’den %58’e, 2024 enflasyon tahmini %8,8’den %33’e yükseltti. Bu 2023 yılı için % 260, 2024 yılı için de % 375’lik bir sapma demektir.

Merkez Bankası Başkanı ‘Attığımız adımlarda ilk amaç her zaman fiyat istikrarı ve enflasyonla mücadele’ derken Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın;

Memurlar için enflasyonun kontrol altına alındığı, fiyatların stabil olduğu bir ekonomide, enflasyonun üzerinde reel gelir artışının memurların beklentisi, hakkı olduğunu vurguladıktan sonra ‘Kamu işvereni enflasyonu düşürmeye yönelik tedbirleri öne sürerek kamu görevlilerinin beklentilerini görmezden gelmemelidir. Kamu görevlilerine verilecek iyileştirmeler bütçeye yük olarak görülmemelidir.’ Diyerek enflasyonla mücadele sırasında düşülen tuzağa dikkat çekti.

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın sunumundaki eko-politiğin Ak Parti’nin son 20 yıllık ekonomi politikaları ile belirgin bir şekilde ayrıştığını ifade etmek gerekir.

Erkan’ın ‘fiyat istikrarını tesis etmeye yönelik atılan adımların büyüme üzerindeki etkisi negatif olacak ve maalesef istihdam piyasasını olumsuz etkileyecektir.’ Cümlesi ile,

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ikinci kez Başkan seçildiği 29 Mayıs gecesi yaptığı konuşmadaki ‘Yatırım ve istihdam odaklı üretim ekonomisi tasarlıyoruz.’ Cümleleri arasındaki makasın nedeninin;

Pandemi sonrası yalnız bizde değil tüm dünyada yükselen enflasyon ile mücadele için ‘istisnai uygulamalar sepeti mi?’ olduğunu,

Yoksa ‘milli ekonomi paradigmasından vazgeçiş mi?’ olduğunu zaman içinde göreceğiz.

Merkez Bankası Başkanının sunduğu Enflasyon Raporu Merkez Bankasının internet sitesinde var. Rapor ücretlerdeki artışı, enflasyonun nedeni olarak tanımlamasını ve enflasyonu kontrol için iç talebin zayıflatılması gerektiğine dair tezini sorunlu görüyorum.

AK Parti’nin 20 yıldır uyguladığı ekonomi politikaları ile Merkez Bankası Enflasyon Raporunun tezlerinin uyumlu olmadığını düşünüyorum. AK Parti, reel ücret artışlarının desteklediği güçlü iç talep, bu talebin finanse ettiği istihdam odaklı, milli ve yerli üretimi önceleyen ekonomi politikaları ile bugünlere gelmiştir.

Yine raporun temel varsayımı olan ortodoks ekonomi politikalarının, istihdam ile enflasyon arasında ters yönlü ilişki olduğuna, birini diğerine tercihin bir mecburiyet olduğuna dair tezin, Türkiye gibi ülkeler için geçerli olmadığına inanıyorum.

Rapor, enflasyon ile mücadele için ‘kısa süreli uygulamalar sepeti olarak kalmalıdır.’ diyor, AK Partinin 20 yıldır uyguladığı milli ekonomi paradigmasını aynı kararlılıkla sürdürmesi gerektiğinin altını çiziyorum.

Bu yönü ile 7. Dönem Toplu Sözleşme çok kritik olacak.

Sadece bir kaç veri üzerinden niye böyle düşündüğümü anlatmak istiyorum;

İlk veri;

Rapora göre iş gücünün ürün maliyetlerdeki payı % 13'ten % 10'a düşmiş. İşgücü maliyetleri % 80’ler civarında artarken, işletme karlarındaki artış % 130…

Yani enflasyonda işletme karlarının etkisi, ücret artışlarından çok daha fazladır.

2023 yıl sonu enflasyon tahminini % 22’den % 58’e yükselten Merkez Bankasının Raporuna göre enflasyon revizyonuna etki eden faktörler içinde ücret artışlarının etkisi % 3’ler civarında. Demek istiyorum ki;

% 58’e revize edilen enflasyon içinde sadece % 3 etkisi olan ücret artışlarını enflasyonla mücadele programının odağına yerleştirmek doğru değildir, adil değildir, enflasyonla mücadelenin faturasını sadece emekçilere ödetmek demektir.

AK Parti ekonomi politikaları ile çelişir.

Bu yönü ile de 7. Dönem Toplu Sözleşme çok kritik olacak.

İkinci veri;

Emeğin milli gelirden aldığı pay 10 yıldır düşüşte. 2014’de emek %52 pay alırken 2021’de % 48, şimdi % 46 pay almaktadır. Kabaca 1 trilyon dolarlık bir ekonomimiz olduğu değerlendirildiğinde son 10 yılda 60 milyar dolar, emekten alınıp sermayeye transfer olmuştur. Gelir dağılımı adaleti bozulmuştur.

Üçüncü veri;

Raporun enflasyonu kontrol için önerdiği ‘iç talep zayıflatılmalıdır’ tezi, sorunludur. Türkiye, gıda başta olmak üzere sağlık ve eğitim de dahil olmak üzere tüm alanlarda son 20 yılda büyük iyileşmeler yaşanmış olsa da hala OECD ortalamaların altında tüketmektedir. Az tüketen bir ülkeyiz. Bu nedenle iç talebin canlandırılıp milli ve yerli üretime katkı yapması ve ölçek ekonomilerinin devreye girmesini sağlamak gereklidir.

Sonuç olarak;

Ak Parti 2002’de 100 dolar seviyesinde aldığı asgari ücreti 500 dolara çıkararak,

200 dolar seviyesindeki en düşük memur maaşını 800 dolara çıkararak emek-sermaye çelişkisinde safını belli etmiştir. Şimdi daha nitelikli artışlar ile safını pekiştirmelidir.

7. Dönem Toplu Sözleşme büyük fırsat…

Ak Parti kendisini var eden dezavantajlı toplum kesimlerine sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmeye devam etmelidir. Asgari ücretli, memur ve emeklilere enflasyonun üzerinde reel gelir transfer ederek tam istihdam ve büyüme stratejisinden ödün vermemeli, küresel süfleye itibar etmemelidir.

Bu yönü ile 7. Dönem Toplu Sözleşme çok kritik olacak.