Ekonomi takım oyunudur

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Küresel ve ülkemiz piyasaları, ekonomik veriler, gelişmeler ve kararlar etkisinde kalarak kendilerine göre pozisyon almaya çalışıyorlar. Global ölçekteki aktörlerde ise her zamanki gibi son zamanlardaki yine bir değişiklik görünmüyor. Ülke ve ülke grupları olarak bunlar, ABD, AB ekonomileri (özellikle Eurozone), OPEC, Japonya, Çin, Rusya, Hindistan şeklinde sıralanırken, diğer faktörlerde petrol, emtia fiyatlarındaki değişmelerle, küresel ekonominin büyüme hızının yavaşlama süreci olarak sayılabilir.

          ABD ekonomisi yine yap boz tahtası gibi  karışık sinyaller vermeye devam ediyor.  Sanayi üretimi, Kapasite Kullanım Oranı, Tüketici Güven Endeksi, Philadelphia FED Endeksi ve öncü makro göstergeler olumsuz sonuçlar verirken, New York FED İmalat Endeksi, ikinci el emlak satışları, işsizlik başvuruları ile ilgili olumlu göstergeler bir nebze de olsa iyimser nitelikte havanın oluşmasını sağladı. ABD diğer ülkelerle kedinin fareyle oynadığı gibi, elindeki FED kozunu istediğini oynamaya devam ediyor. FED eyalet başkanları, – ben kasıtlı ve bilerek yaptıklarını düşünüyorum – aynı verilerle ilgili değişik açılardan olumlu ve olumsuz yorumları dünyaya servis yaparak, ülkeleri ekonomik açıdan adeta stres testlerine tabi tutuyorlar. Kimileri enflasyonu, işsizliği, kimileri de büyüme hızını, imalat sanayindeki gelişmeleri, endeksleri baz alıp her yönden açıklamalarda bulunarak, hem kendileri için zaman kazanmakta hem de ülkelerin gösterecekleri tepkilere göre, kendi ekonomik pozisyonlarını dizayn etmeye çalışmaktadırlar. Hafızalarımızı biraz zorlarsak bu tiyatronun, uzun zamandan beri devam ettiğini hemen anlarız. Konunun paradoks tarafı, ülkemiz yanı sıra tüm dünyanın FED başkanlarının bu komedisine cevap verecek, onların olumlu veya olumsuz fantezilerini cezalandıracak bir mekanizmalarının var olmamasıdır. Bu yüzden tüm dünya ekonomileri genel olarak FED başta olmak üzere ABD yetkililerinin, her türlü anlama gelebilecek açıklamalarına göre pozisyon almaya kendilerini hazırlasınlar.          

          Bir diğer ülkeler topluluğu olan AB ve onun parasal konulardaki baş kurumu olan ECB, piyasaların isteğine uygun davranarak, ekonomi politikalarını devam ettirme yönünde bir tavır ortaya koyarak, istikrarı tercih etti. Draghi faiz oranlarının düşük kalmaya devam edeceğini, üstelik ekonomilerin daha da canlanması adına faiz oranlarında düşüşler yapılabileceği hatta negatif aralığa girilebileceğini belirtti. Ancak piyasaların canlanması için bir alternatif olarak ekonomi yazınına Milton Friedman tarafından kazandırılan ve ekonomileri resesyondan birkaç yıl kurtarabilecek “helikopterle para dağıtmak (insanların para harcamasını sağlayacak teşvikler vermek)” uygulamasının düşünülmediğini de açıkladı.

          Yakıt, ısınma ve üretimde kullanılan en önemli araçlardan olan petrol başta olmak üzere doğal gaz fiyatları, OPEC ve diğer petrol ülkeler tarafından yapılan toplantıların olumlu sonuçlar vermemesi sonucu istikrarsız ortamın hakim olması, gelecek adına ülkelerin geliştirebileceği ekonomi politikalarının da uzun dönemi kapsamasına engel teşkil ederek, başlı başına küresel ekonomilerin stabil duruma gelmesini engelleyen en önemli faktör konumuna geldi. İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Rusya gibi ülkelerin petrol arzı ve fiyatının ne olacağı konusunda orta yolu bulamamaları, ABD’nin kaya gazından petrol üretme çalışmalarının düzenli bir sürece oturtulamaması, petrolün geleceğiyle ilgili belirsizliği ve küresel ekonominin riskini artırmaktadır.

          ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in büyümesi, son birkaç aydır istikrarlı bir görünüm arz etmektedir. Bu yılın ilk üç ayında %6,7 oranında büyüyen Çin, pek sağlıklı bir gelişme olmamasına rağmen şu günlerde ülkemiz ekonomisi içinde parlayan yıldızı konumundaki inşaat sektörüyle, ayakta durmaya çalışmaktadır. Ülkelerin sağlıklı gelişmelerinin ölçüsü olan imalat sanayine dayanan reel ekonomi yatırımlarının para arzının artmasına bağlı olarak faiz oranlarının düşmesinin, Çin ekonomisin inşaat sektörü yanında istikrarlı bir seyir göstereceği düşüncelerini güçlendirmektedir. Burada asıl üzerinde durulması gereken, Çin’in üretim ekonomisinin istikrara kavuşma yolunda alacağı yolun uzunluğunun ne olacağıdır. Bu yolun uzunluğu, dünya ekonomisinin istikrara kavuşmasını etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.

          Ülkemiz ile ilgili ekonomik veriler genel olarak olumlu sinyaller vermektedir.  Şöyle ki, enflasyon, büyüme, döviz kurları, bütçenin rakamlarının seyri, işgücüne katılım, dış ticaret, yabancı sermaye girişi ve Merkez Bankası Başkanının atanmasına bağlı olarak para mekanizması üzerindeki şüphelerin azalması, ekonomimizin geleceğine yönelik olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu olumlu düşüncelerin kalıcı nitelik kazanması, ekonomimizin sağlam temellere oturup örneğin FED ve ECB başkanlarının her anlama gelebilecek farklı yorumları karşısında oyuncak durumuna düşmemek için; eğitim, AR-GE, inovasyon, teknoloji ve reel ekonomiye ciddi yatırım yapmak, daha önemli olanı ise iyi niyetli bir şekilde toplumsal barışı tesis edip doğruluk, dürüstlük çerçevesinde çok çalışmak ve insana yatırım yapmak gerekir. İstikrarlı ve sürdürülebilir ekonomik gelişmenin tek yolu, ülkenin her ferdinin aynı hedef için kalplerinin atmasıdır. Gelecek, ekonomik ve toplumsal açıdan bu denklemi doğru kurmayı başaran ülkelerin olacaktır.  

 

          Soru: Kişisel Milli Gelir ile Harcanabilir Milli Gelir aynı anlama gelir mi? Neden?...

          Sözün Gözü: Haksızlık karşısında konuşmak gümüşse, fiili mücadele yapmak altındır.