İktidar için zor bir süreç olduğunu görebiliyoruz. Bir taraftan deprem, bir taraftan iki turlu büyük bir seçim, daha bunlarla başa çıkamamışken, şimdi de yerel seçim… Bu sürecin ağırlığı yetmezmiş gibi bir türlü kontrol atlına alınamayan enflasyon… Ve son 10 yılda sürekli yaşanan coğrafyanın baskıları, uluslararası krizler… Hepsi birleşti sanki…
Bütün bunlara rağmen öncelikle şunu ifade etmeliyim, Türkiye’nin ekonomide içinden çıkılamaz bir noktada olduğuna ben inanmıyorum. Seçimden sonrası için de kötü senaryo yazanlara ben katılmıyorum. Buna imkân da yok, herkes aklını başına alsın, doların falan yükseleceği yok, bunu da ifade etmeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sonrasında en fazla üzerinde duracağı konunun enflasyonu düşürmek olacağı zaten belli oluyor. Bu noktada enflasyonun düşmesinin temel şartlarından biri TL’nin değerlenmesi, TL’nin alım gücünün artmasıdır. Siz TL’yi değerlendirmeye çalışırken dolar, euro nasıl yükselecek? Türkiye bu sorunu çözemeden hiçbir alanda yol alamayacağını görmüyor mu? Elbette ki görüyor, işte herkesin de kendini bu yeni döneme göre hazırlamasını tavsiye ediyoruz.
Rakamlar şu anda çok iyi mi? Elbette değil. Bir taraftan faiz yüzde 50’ye yükseliyor, bir taraftan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatları geçen hafta 1,7 milyar dolar artışla 182,8 milyar dolar oluyor. Enflasyon zaten biliyorsunuz rekor derecede yükseldi ve yüzde 70 sınırlarını zorluyor. İnşaat verileri, inşaat girdi fiyatları verisi, tarım sektöründeki girdi fiyatlarındaki artış, imalat sanayindeki girdi fiyatlarındaki artış verileri ne yazık ki enflasyon açısından olumlu veriler olarak gelmiyor, bunu da görebiliyoruz. Doğal olarak da bu konuların ekonomiyi yöneten aktörlerin ilgi alanına girdiğini zaten biliyoruz. Tempolu bir şekilde Türkiye bu konuları çözmeye çalışıyor ve ben inanıyorum, bu sorunlarda yaz başına kadar ciddi mesafe katedilecek ve yaz ortalarıyla da sorunlar çözülmeye başlanacak. Şunu da unutmayalım, Türkiye’nin en büyük gücü üretimden geliyor ve Türkiye üretmeye devam ediyor. Bu üretim gücümüzü kaybettirmemek, faize, ranta üretim gücünü yedirmeyecek adımlar atmak lazım. Üretimle bütün sorunların üstesinden Türkiye gelecektir, bundan şüphe duymuyoruz.
Şu an için rakamların reel olduğu alanlar var, olmadığı alanlar var ama dengelenecek. Zaten son 5 yılda TL’nin değeri yüzde bin oranında düştü, ciddi bir devalüasyon oldu. 5 yıl önce elinizde 100 lira varsa onun reel olarak karşılığı bugün için 1000 lira… Hal böyle olunca da her alanın bu ölçüde bir dengelemeye gitmesi zaten kaçınılmaz. Ama dip noktada bulunmuş oldu, şimdi bu noktadan sonra çıkış süreci başlayacak. Yukarıda da yazdığım gibi, yakın bir gelecekte Türkiye’nin çıkış çalışmalarının verilerinin de geleceğini biliyoruz. Hal böyle iken bir olumsuzluk havası yaymanın doğru olmadığının altını özellikle çizmek istiyorum.
En fazla üzerinde durmamız gereken konuların başında tarımda girdi fiyatlarındaki artışlar mevzusu geliyor. Şimdi ekim için tarlaya girecek çiftçiler ve üretim maliyetlerinde geçen yıla göre en az yüzde 55, 60 oranında artışla tarlada iş başlayacak. Hal böyle olunca üretilen ürünlerde de bu oranda artış zaten doğal olarak fiyatlara yansıyacak. Tabi bir de bu konuya iş gücü maliyetlerindeki artışı eklediğinizde konunun vahameti çok daha iyi anlaşılmış oluyor. Peki ne yapılmalıdır? Behemehâl bu girdi fiyatlarını düşürücü tedbirler alınmalı, üretim sübvanse edilmeli, motorin, tohum, gübre, ilaç gibi kalemlerde çiftçinin girdi fiyatlarından en düşük oranda etkileneceği destekler kalem kalem verilmelidir. Bununla birlikte satış sürecinde de yine ürünleri regüle edecek adımlar atılmalı, çiftçi zarar etmeyecek şekilde alımlar yapılırken, bu alımlara uygulanacak sübvanselerle ürünlerin piyasaya zamsız girmesi sağlanmalı ve enflasyonu artırıcı bir etki yapması önlenmelidir.
Şunu da yazalım, her şeyden önce Türkiye'nin reel ekonomi çizgisinden ayrılmaması gerekir fakat bazı konularda artık keskin, net kararlar da alınmalıdır. Türkiye artık TL’nin değerinin düşürülmesinden vazgeçmeli, bu çerçevede değersiz TL ile yürütülen üretim politikası terk edilmelidir. Üretimin niteliği artırarak ihracatta avantaj sağlanmalıdır. Zaten Türkiye savunma sanayinde bir yol aldı, markalaşmadan, insan kaynağına yatırım yapmadan, sadece TL’nin değersizliği üzerinden sağlanacak bir avantajla ihracat yapmak ekonomimizi geliştirmiyor. Ömer Bolat Bakanımız da ne olur buna inansın. Çok dar bir insan kitlesini zengin yapıyor bu sistem ve fakat genel olarak toplum bu mantıkla inim inim inliyor. Bunun dışında tarımda, hayvancılıkta devletin daha etkin olduğu bir yapının artık bir an önce kurulması da sağlanmalıdır.
Sorunları çözebiliriz, Türkiye enflasyon belasından kurtulabilir, Türk Milleti de emeklisiyle, çalışanıyla huzurlu olabilir, paylaşılmış zenginliğin paydaşları olabilir, bu aziz milletin her ferdi bu zenginlikten pay alabilir. Bunu başarabiliriz, umutsuzluğa ve kararmış insanların kara senaryolarına itibar etmeye gerek yok, ülkemize inanmaya, geleceğimize yatırım yapmaya devam inşaAllah…