Öğrenci merkezli eğitim (yapılansa öğretim) çıkışı bana göre gereksiz bir tartışmaydı. Sizin eğitimdeki amacınız nedir? Bireye bir takım olumlu davranışlar kazandırmak mı? Kim yapacak bunu? Formal açıdan bakınca hepimizin gözünün öğretmende, yani okulda olacağını yadsıyabilir misiniz? Çünkü eğitmek için bilgiye ihtiyacınız vardır. Bilgi nerde? Öğretmende. Amacınızın kaynağı öğretmen olduğu halde öğrenci nasıl merkezde oluyor sorusunun cevabı yok. Neden ? Çünkü merkeze göre çevre daha ikinci plandadır. Öğretmeni ikinci planda görüyorsanız bilgiyi de eğitim için önemli bir unsur olmaktan çıkarıyorsunuz. Peki siz eğitimi kimle yapacaksınız o zaman?
Teknoloji bu hızla giderse öğretmen devre dışı kalacak şeklinde bir itiraz, saygıdan ziyade analojik bir anlam taşıyabilir o kadar.
Yapılan bilimsel araştırmaların doğru olduğunu kabul ediyorsak, ailenin kişilik üzerindeki etkisinin %85 ; geri kalan %15 inde okula yüklendiğini kabul etmek zorundayız. (Okula verilen bu orana bile itiraz etmemiz mümkün. Sokağın haydi sosyolog ağzıyla söyleyelim mahallenin hiç etkisi yok mu?)
Şayet öğrenci merkezli bir eğitimi savunuyorsanız bana %85 lik aile katkısının ne anlama geldiğini de izah etmek zorundasınız. Bu orana sahip olan bir kurum informal da olsa nasıl merkez dışında kalabilir? Öyleyse aile de, kişilik üzerinde, görünmeyen, merkez bir otoritedir.
Demek ki, eğitimde merkez tartışmasından herhangi bir sonuç almamız mümkün gibi görünmüyor. Çünkü eğitim denen olguya katılanların hepsi yer değiştirerek merkeze geçebilmektedir. Aktarım esnasında öğretmen ve öğrenci her ikisi de belki dönüşümlü olarak merkezi bir statü kazanmaktadır. Çünkü birisi yoksa öteki de yoktur.
Bireyin bazen öyle davranış kalıpları vardır ki, bunun aile, okul ve öğretmenle bir ilgisi yoktur. Öğrenci sokakta gördüğü bir davranışı modelliyor ve onu kişilik olarak kullanıyorsa kişilikteki bu parçanın merkezi kimdir? Model o kalıbı nerden aldı derseniz, zincirlemeye gidersiniz ve bir yerde Nietzsche (Niçe) gibi kendinizi kaybedersiniz. O halde bir yerde durmak zorundasınız.
Asıl sorulması gereken soru şu:
Eğitimde otorite kim?
Okula dönelim.
Olivier Reboul otoriteyi ‘’bir kişinin şiddete başvurmadan diğerlerine istediğini yaptırma gücüdür’’ şeklinde tanımlıyor ve şöyle devam ediyor. ‘’Gerek onun toplumsal konumundan, gerek istidadından, gerekse nüfuzundan gelen güçtür. ‘’
Otoriteyi belirleyen bu üç şart üzerinden gidersek:
Nüfuz ve toplumsal konumu bir tarafa bırakalım; istidadından dolayı ( diploma verdiğinize göre) siz çocuğu öğretmene teslim ettiniz mi? Resmi işleyiş öyle gibi görünüyor. Peki programı kim yapıyor? Devlet. Öğretmenin kullanacağı teknikleri kim empoze ediyor? Devlet? Hiyerarşik dizilimde öğretmen nerde? En tabanda. Kendisinin bağımsız bir program yapma iradesi var mı? Yok. Kendisinin çok faydalı olabileceğini düşündüğü bir teknik icat etse kullanım şansı var mı? Yok.
A benim iki gözüm çocuğa verilecek ceza ve ödüllerin bile kendisine genelgelerle dikte edildiği öğretmenin otoritesi nerede bana söyler misiniz? Peki otorite olmadan(Reboul’un otorite anlayışının doğru olduğunu kabul ettiğimiz tezinden hareketle)öğretmen nasıl insiyatif alacak?
Öğretmenin istidadına güvenmiyorsanız çocuğu neden teslim ediyorsunuz? Güveniyorsanız onun otoritesine ( dünkü ve bugünkü bakış açısından) neden saygı duymuyorsunuz?
Bir başka yazımızda bu konuya devam edeceğiz inşallah. Selamlar.