Evvele Selam/Âhire Selam
Bâtıne Selam/Zahire Selam
Eğitim talebinin devletçe karşılandığı durumda ve eğitimde fırsat eşitliğinin de gerçekleştirilmesiyle insan soyut bir varlık olarak değil de, bütün farklılıklarıyla somut bir varlık olarak değerlendirilmekte ve bu açıdan devletin eğitime müdahalesi bireyin kendini gerçekleştirebilmesine olanak tanıması açısından anlamlı görülmektedir. Bireyin farklılığı, eşitsizlik olarak değerlendirilmemelidir. Bu bağlamda eğitim demek; bireylere fırsat eşitliği sağlamak demek, bireylerin yoksun bulunduğu durumların devletçe fark edilip giderilerek bireyi eğitime dahil etmek demek ve bu durumda bireyin yaşantısında gözle görünür, istenir değişikliğin meydana gelmesi demektir. Eğitim bir süreçtir. Tüm bu süreçlere bireyi dahil etmek toplumsal hareketliliğe ve verimliliğe olumlu katkıda bulunacaktır. Eğitimde fırsat eşitliği kavramı sunulan eğitim olanaklarından tüm öğrencilerin ayrım gözetmeksizin eşit biçimde yararlanmasını kapsamaktadır. Bununla birlikte sunulan olanakların da eşit hale getirilmesi ikincil bir amaç olmalıdır. Zira şehir merkezinde bulunan bir eğitim kurumunun imkanları ile bir dağ köyünde bulunan eğitim kurumunun olanakları da eşit değildir. Bu durumda her ne kadar ayrım gözetmeksizin öğrencilerin mevcut imkânlardan eşit oranda yararlanması sağlansa da, sunulan imkânlar eşit olmadığından yine bir fırsat eşitsizliği ortaya çıkacaktır.
Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması çabası giderek ulaşılması güç bir ideale dönüşmektedir. Eğitim alanında ortaya çıkan eşitsizliklerin kaynağı büyük ölçüde “ülkenin toplumsal yapısına, kazançlarına, kültürel zenginliklerine ve değişik toplumsal gruplar arasındaki güç dağılımının eşitsizliğine sıkı sıkıya bağlıdır”. Dolayısıyla toplumlardaki kategorik ve sınıfsal farklılaşmalar eşitsizliğin belirgin alanları olarak ortaya çıkarlar. Üstelik yapılan çalışmalarla ve her türlü ekonomik, toplumsal ve düşünsel yaklaşım ve yatırıma rağmen toplumlardaki belirtilen eşitsizlik alanlarının aşılması mümkün olmamıştır. Toplumsal eşitsizlikleri giderebilecek bir gelişme olarak düşünülen toplumsal hareketlilik beklenen düzeylerde gerçekleşmemektedir. Dolayısıyla sınıf toplumunun çelişkilerini, eşitsizliklerini ortadan kaldırmada eğitimin güçlü bir etken olduğunu söylemek mümkün olmamaktadır. Bina araç ve gereçleriyle öğretmen ve personel eksikliklerinin telâfisi halinde okulların ihtiyaca uygun ve yaygın bir biçimde açılmış olmaları da eşitliği sağlayıcı bir etken olmamaktadır.
Sonuç olarak dünyada yüzyıla damgasını vuran ideolojik talep ve beklentilerin aksine eşitsizlikleri bertaraf edemediği gibi yeni eşitsizliklere de engel olamamıştır. Elbette ki değişimin dünya geneli ve belirli toplumlar özeliyle ilgili yansımaları farklıdır. Bu farklılık söz konusu toplumların değişimin hangi aşamasında olduklarıyla ilgilidir. Kaçınılmaz olan ise her bir ülkenin bu gerçeği ve onun etkilerini yaşamakta ve yaşayacak olmasıdır. Şimdi araştırmacılara düşen böyle bir gerçeğin toplumsal kurumlan ne ölçüde ve hangi doğrultuda etkileyeceğidir. Eğitimde fırsat eşitliği olgusu konusunda yapılacak değerlendirmeler bütün bu gelişmeler göz önüne alınmaksızın yapılması halinde eksik kalmaya mahkûm olacaktır. Bu durum Türkiye için de aynı şekilde geçerlidir.