Evvele Selam/Âhire Selam
Bâtıne Selam/Zahire Selam
Çağdaş toplumda eğitimde ortaya çıkan eşitsizlikler, toplumdaki sosyal yapı, iktisadi yapı, hukuki yapı, psikoloji, felsefe vb. ilişkilerle gerçekleşen olgu ve olayların bir neticesidir. Bununla birlikte sosyal yaşamda meydana gelen bu neticede bireylerin, kurumların ve devletin değişik oranda paya sahip olduğu söylenebilir. Söz konusu eşitsizliklerin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmasa da sebep olan problemlerin, olguların ve olayların neler olduğunu anlayabilmek, derinlemesine incelemek insanlık tarihi ve eğitimin geliştirilebilmesi açısından değer taşımaktadır.
Eğitim bilimi açısından büyük öneme sahip olan eğitimde eşitlik ve eşitsizlik tartışmalarında özellikle eğitim alanındaki eşitsizliklere bakıldığında birbiriyle ilişki içerisindeki alanlarda meydana gelen olaylar ve olguların bir neticesi olduğu görülmektedir. Eğitimde eşitlik ve eşitsizliğin öneminin ilk nedeni olarak devlet eğitim kurumlarının yaygınlaşmasıyla beraber eğitimin eşitlik/eşitsizlik perspektifinden ele alınmasının toplumun bütün kesimlerini ilgilendirmesidir. Diğer nedeni, insan niteliklerini geliştirme misyonunun eğitime yüklenmesidir. Bu misyon bir uçta kişisel kapasiteleri, bireysel ilgi ve eğilimleri; diğer uçta ekonominin insan gücü ihtiyacını, yatırım ve plânlama sorununu kasteder. Ekonomi, bir yandan toplum yaşamında bireysel yeteneklerin geliştirilmesini talep ederken, bu taleplerini sürekli olarak günceller.
Nitekim yaşadığımız yüzyılda eğitime yüklenen toplumsal hareketliliği sağlama misyonu gücünü buradan alır. Diğer yandan eğitim, eşitsizlikleri pekiştirmede araç olarak kullanılabilir. Yani modern dönemde insanların doğum ve aile koşullarını değiştirme olanakları için fırsat olabilen eğitim aracı, toplumsal yaşamın getirdiği eşitsizliklerin kendisi aracılığıyla devam etmesi, yeniden üretilmesi ya da kutuplaşmaları artırmasına da hizmet edebilir. Bu ifade aynı zamanda birey-devlet ilişkisini kapsar. Çünkü toplumsal yaşamda eşitsizliklerin süregelmesi ve bu eşitsizliklerin yeniden üretilmesi devletin fonksiyonlarıyla ilişki içindedir. Bu ilişki, özellikle Türkiye için yoğun bir içeriğe sahiptir.
Geniş bir tarihsel çerçevede ele alındığında, toplumsal eşitliği üretmeye ve sürdürmeye çalışan kurumların ortaya çıkması modern uygarlığın ortaya çıkışının bir parçasıydı. Bu düşünce statü eşitsizliğinin yarımda, genel anlamda eşitliğin de günlük yaşamın temeli olarak görülmesini sağlayan bir çerçeve sunması bakımından önemlidir. Eşitsizlik kaçınılmaz dahi olsa; hak koruma, karşılıklılık ve adalet fikri de içinde yaşanılan toplumsal gerçeklilik dokusunun önemli bir parçasıdır. Bu kapsamda eğitimin doğal bir hak olarak algılanması gerçeği önem taşımaktadır. Eğitim hakkının piyasa süreci içinde algılanması, bu hizmeti doğal bir hak olmaktan çıkartarak ve özellikle gelir düzeyi düşük olan bireyleri eğitim sürecine dahil etmeyerek, herkesin ulaşabileceği bir yararlanma alanı olmaktan çıkarmaktadır.
Eşitlik kavramına baktığımızda ise bireylerin diğer bireylerle, vatandaşların diğer vatandaşlarla aynı özgürlük ve haklara sahip olma düşünce ve istekleri şeklinde belirtilebilir. Fakat bu mümkün müdür? Günümüzdeki durumuyla eşitliğin toplumun bütün kesimlerinde ve tüm insanlar arasında uygulanma şansı nedir? Toplumsal tarih içindeki evrimine bakıldığında toplumlar, farklı soylar, farklı cinsler, farklı toplumsal statü ve kategoriler halinde yaşamaktadırlar. Nitekim bu birbirine benzer olmayan farklılıklar temelde gerçek birer eşitsizlik unsuru iseler insanoğlunun bunları aşarak birbirleriyle eşit olmaları mümkün olabilir mi? Bütün bu sorular eşitliğin olabilirliği (imkânı) kadar sınırlarını da belirlemektedir. Diğer yandan eğitimde eşitlik olgusunun da aynı sebeplerle mümkün olup olamadığı günümüzde önemli konulardan birisidir. Bu kapsamda eğitimde fırsat eşitliği olgusunu çeşitli açılardan ele alarak açıklamak gerekmektedir.
Devamı: Gelecek yazımızda…