Cumhurbaşkanı Erdoğan TEOG’un kaldırılacağını söyleyince özel okul, etüt merkezi gibi eğitim sisteminin kaymağını yiyenler ve yayınevi sahipleri üzülürken öğrenciler mutlu oldu. Yöneticilerimizin sıkıntıların farkında olması güzel, inşallah toplumun büyük bir kesimini memnun edecek hakkaniyetli ve kalıcı bir çözüm bulunur da artık rahat bir nefes alırız.
TEOG’un yanında üniversiteye giriş sınavının da değişeceği açıklandı. Henüz ortaya somut bir şey konulmadı. Sınavların yanında üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise eğitim sistemimizin zihniyet ve kalite sorunudur. Millet olarak eğitim seviyemizle ilgili hep bir eziklik psikolojisinin içinde bırakıldık. Avrupa nüfusunun yüzde bilmem kaçı lise-üniversite mezunu. Kişi başı şu kadar kitap okuyorlar, bir ülkede bilmem kaç üniversite var vb. Sosyolojik açıdan sakıncalı kıyaslamalarla beynimizi yıkadılar.
90’lı yıllarda Avrupa Birliği’nin de baskılarıyla, 28 Şubat zihniyetinin bir ürünü olarak 8 yıllık kesintisiz eğitime geçtik. Artık herkes ortaokul mezunu olmuş oldu. Ardından üç yıl olan lise eğitimi dört sene oldu ve 4+4+4 modeliyle kesintisiz eğitim 12 yıla çıkarıldı. Bu mantıkla gidersek önümüzdeki 20-30 yıl sonra ülkemizde lise mezunu olmayan insan parmakla gösterilir seviyeye inecek. Yani kısa yoldan muasır medeniyetler seviyesine çıktık(!)
Kâğıt üzerinde doğru, istatiksel olarak öyle görünüyor ama kazın ayağı çok farklı. Zaten ben istatiğe eski Manchester menajeri Ferguson’un felsefesinden bakıyorum. Zorunlu eğitimle herkes lise mezunu olmuş olabilir hatta ilerleyen dönemde üniversite de zorunlu eğitime dahil edilebilir. İçeriği boş, bırakın liseyi ilkokulu bitiremeyecek insanlara verilen diplomanın kâğıt kadar değeri yoktur. Bu ülkeye verilen en büyük zararlardan birisi zorunlu eğitimin önce 8 ardından 12’ye çıkarılmasıdır. Bugün liseyi bitiren bir genç 18 yaşında oluyor. Zorlamayla liseyi bitiren bir öğrenci üniversiteyi kazanamazsa bir ya da iki yıl sınava hazırlanıyor yaş oldu19-20. İyi bir bölüm kazanamadığı zaman erkekse askerliği ertelemek ve kısa dönem yapmak, kız ise ailesinin evlilik baskısında kurtulmak için ya iki yıllık bir meslek yüksekokulu veya açık öğretimden dört yıllık bir bölüm yazıp hayatı ertelemeye devam ediyor.
Elinde geçerli bir mesleği olmadığından hizmet sektörü başta olmak üzere çeşitli işlerde çalışıyor ve her seferinde mutsuz oluyor. Fotokopiciden aldığı geçmiş yıllarda çıkmış sorularla Açık Öğretim Fakültesini (AÖF) bitirip üniversite mezunu oluyor. Ondan sonra üniversite mezunuyum ama işsizim diye haberlere demeç veriyor… Hâlbuki ülkemizde kaliteli bir eğitim sistemimiz olsa yukarıdaki örnekte anlattığım binlerce kişi bırakın üniversite mezunu olmayı lisenin kapısından bile geçmemeli. Küçümsemek istemiyorum fakat çoğu kişi sırf diplomasının üzerinde AÖF yazmıyor diye Boğaziçi İşletme mezunuyla aynı muameleyi görmek istiyor olmayınca da hayal kırıklığına uğruyor. Efendiler, kâğıt üzerinde janjanlı görüneceğiz diye kayıp kuşaklar yetiştiriyoruz bilmem farkında mısınız?
Herkesi 12 yıl aynı tornadan geçirip, farklı bireyler elde etmek mümkün değil. Diploma sahibi olmak, eğitimli, kültürlü, kendine güveni olan anlamına gelmiyor. Çözüm basit; amiyane tabirle ceketini asan lise mezunu olmamalı. Kaliteli eğitimle, okumak istemeyenlerle okuyacak bilgi birikimine sahip olmayanlar doğrudan açık liseye gönderilmeli. Mesela ortaokulu yüz üzerinden 60’ın altında bir diploma notuyla bitiren öğrenci örgün liseye başlatılmamalı. Liselerdeki devamsızlığa bir çeki düzen verilmeli. Velisinden imzalı kâğıt getiren bir öğrenci neredeyse 60 günlük bir devamsızlık hakkı elde ettiği bir ortamda nasıl kaliteden söz edilebilir.
Gençleri öğrencilik labirentinde tutup, işsiz değilmiş gibi göstererek işsizlik rakamlarını bir süre daha idare edebiliriz ama eğitim sisteminde bir zihniyet değişimi yapmazsak bundan 15-20 yıl sonra dünyanın en çok üniversite mezunu işsizine sahip ülkesi olarak yeni bir rekora imza atacağımız kesindir.