Ülkemizde eğitim sistemi, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana kimlik arayışını sürdürmektedir. Her gelen hükümetin eğitim konusunda geliştirdiği yeni projeler ve hedefler olmakta, her değişen kabine ile birlikte bu hedef ve projeler revizyona tabi tutulmaktadır. Oysa bir milletin ilke ve değerler üzerinden inşa etmesi gereken, hükümet politikası olmaktan ziyade devlet politikasına ihtiyaç duyduğu alan eğitim olmalı değil midir?
Ama ne hikmettir, bizde eğitim; devlet politikası ile değil, hükümet politikası ve hatta biraz daha ötede bakan politikası ile yürüyen bir sürece dönüşmüştür. Ülke tarihinde en çok bakan değiştiren kurum Milli Eğitim’dir. O halde burada ters giden bir şeylerin varlığını görmezden gelemeyiz.
Ülkelerin eğitim alanında en çok ihtiyaç duydukları, milli bir eğitim politikasıdır. Bu milli politika, geleneklerimizden, tarihimizden, dinimizden ve tabii ki insanlığın ortak değerlerinden beslenir, beslenmelidir. Ama biz ideolojilere kurban edilen bir eğitim sisteminin kurbanları konumundayız.
Bu ülkenin değerleri ile çatışmayan ve doğrudan yukarıda işaret ettiğimiz perspektiften beslenen okullar olarak İmam Hatip Okulları kurulduğu günden bu yana milletin sahiplendiği kurumlar olarak öne çıkmaktadır. İmam Hatip Okullarının binalarını diğer okulların aksine milletimiz kendi bireysel imkânları ile inşa etmekten asla çekinmemiştir. İmam Hatip Okullarına çocuklarını emanet ederken hiçbir çekince yaşamaz. Çünkü oradan mezun olan insan potansiyeli asla milletinin ve memleketinin değerleri ile çatışmaz. İmam Hatip mezunları, milletinin ve ülkesinin hizmetini her şart ve ortamda gerçekleştirmenin gayreti içindedir.
İmam Hatipler’i bu denli cazip kılan ve oradan mezun olan insanları bu denli değerli kılan şey, milletimizin kendi öz benliğinden çıkan, tamamıyla yerli bir zihnin ürünü olmalarıdır. Öyleyse İmam Hatip okulları dışında kalan diğer okullarımızı da bu şekilde cazibe merkezi haline getirmek istiyorsak yapılması gereken öncelikle eğitim sistemimizin milli ve manevi kimliğini yerli yerine oturtmaktır. Ki son dönemde Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi ve Temel Dini bilgiler gibi seçmeli derslerin müfredata eklenmesi bu noktada doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. Atılan bu çok önemli, değerli ve tarihi adımlar sadece bunlarla sınırlı kalmamalı, müfredat içeriklerinin dizaynından dersi anlatan eğitimcilerimizin niteliğinin artırılmasına kadar pek çok alanda yapılacak yeni çalışmalarla da bu ivme desteklenmelidir.
Eğitim sistemimizin sorunu nicelik olmaktan çıkmıştır. Bundan sonraki süreçte yapılacak olan, nitelik sorunu ile baş etmek olmalıdır. Gerçekten nitelikli bir şekilde inşa edilen okul binalarımızdan Fatih projesi kapsamında dağıtılan tabletlere kadar pek çok gösterge nicelik bakımından kat ettiğimiz mesafeyi gözler önüne sermektedir. Nitelik sorununa geldiğimiz zaman ise bu kadar olumlu bir tablo çizmek maalesef mümkün değildir. “Çok su götüren” bu konu üzerinde durmaya devam edeceğiz.