Geçen hafta “Uluslar Arası Öğrenci Değerlendirme Programı” PISA hakkında bilgileri paylaşmaya çalışmıştım.
Uluslar arası değerlendirme programının verileri ışığında elde edilen bilgilerle, ülke içinde yapılan ölçme ve değerlendirme çalışmalarını göz önünde bulundurup, eğitim çalışmalarını gerçekçi bir şekilde planlanması gerekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalarını yaparken, şüphesiz bu ve benzeri çalışma ve araştırmalarla hareket ediyordur.
Yıllardan beri ülkemizde uygulanan eğitim sisteminin yeni anlayış ve görüşlere göre değiştirilmesi veya dönüştürülmesinin çok kolay yapılamadığını görüyoruz.
Zihinlere yerleşmiş klasik anlayışların ortadan kaldırılabilmesi için sabırla çalışmak gerekiyor.
Milli Eğitim sistemimizin okullarının % 95 i resmi, geri kalanı da özel okullardan meydana gelmektedir.
Gelişmiş ülkeleredeki bu oranlama göz önüne alındığında, ülkemizdeki özel okul oranı çok gerilerdedir.
Ayrıca; bizim özel okullar bile, devlet okulları gibi devletçi bir statü ile faaliyet sürdürmektedir. Özel okul olmasına rağmen, özel bir inisiyatif kullanma gibi bir lüksü yoktur.
Esasında; eğitimde başarıyı yakalamak için rekabet olması gerekir. Bu rekabetin resmi ve özel okul arasında olmasını kastetmiyorum.
Bütün okullarda başarıyı yükseltmek için, okullara idari ve maddi imkan yetkileri tanınmalıdır. Yapacakları çalışmalar için projeler üretip, uygulama yapmalarına fırsat ve desdek verilmelidir.
Özel okullara öğrenci akışını sağlamak için, bu öğretim yılında verilen parasal desteğin daha gerçekçi olması sağlanmalıdır.
Eğitim için yapılan bu desteğin, özel okulların mali kontrolünün dolaylı olarak yapma amaçlı bir niyet olduğunu hissediyorum.
Eğitim desteğini alan öğrenci, kendi isteği özel okula yerleşebilmeli. Milli Eğitim tarafından yerleştirilmesi, rekabeti engellemiş olur.
Öğrenci velisi, okul tercihini kendisi yaptıktan sonra, eğitim desteğini almalıdır. Eğitim desteği veliye doğrudan verileceğinden, muhasebe sorumluluğu ve yükü özel okul işleyişini rahatlatır.
PISA verilerine göre, doğu ve güneydoğu bölgelerinde görülen akademik başarısızlığın, eğitim kalitesinin düşüklüğünden olmadığını, dil gerçeğinden kaynaklandığını biliyoruz.
Öğrencilerin yeterli düzeyde Türkçe bilmediklerinden kaynaklanan bu durumun, gerçekçi bir yaklaşımla çözülmesi gerekir.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, devlet destekli özel okullar, dil problemine rekabetçi bir anlayış, hızlı bir çözüm sağlayabilir.
Eğitimde düşünülen değişikliklerin, -Eğitim Reformu- yöresel/bölgesel yani dar çevreden başlayarak, ülke geneline doğru yayılırsa başarılı bir çalışma olur.
Bölgesel Eğitim çalıştayları yapılıp, sonrasında, Milli Eğitim Şurası yapılırsa, eğitim/öğretim planlamalarının daha gerçekçi ve ülke ihtiyaçlarına göre ortaya çıkmasına vesile olabilir.
Bölge Eğitim çalıştaylarına; eğitimin paydaşları, eğitim ile ilgili görüşleri önemsenen yöre insanlarının katılmaları sağlanırsa, ortaya net ve güzel görüşler çıkar.
Bölgeyi ilgilendiren eğitim açıklarının/ihtiyaçlarının tesbitinden sonra, ülke geneli eğitim programlarının temelini oluşturmayı ve benimsenmesini kolaylaştırır.
Okullarda tesbit edilen akademik başarısızlığı, sadece öğrenciye yüklemek büyük haksızlık olur.
Okulda verilen bilgileri öğrenci alamamışsa, bilgileri aktaran öğretmenlerin işlevinde de bir eksiklik var demektir. Bu durumun süratle ele alınıp gerekli tedbirlerin alınması gerekir.
Öğretmen yetiştirme programları, eğitim ihtiyaçları ve gerçeğine göre yapmak zorundayız.
Öğretmenlik mesleğini kabullenip, eğitim fakültelerinde yetişenlerin haricinde, kimseye eğitim işinde görev verilmemelidir.
Öğretmenlik ve işlevi konusunu ele almak ve yazmak dileği ile...