Eğitim kurumları meselesi…

Ömer İnal

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika Birliği zirvesinde söylediği sözler çok büyük önem arz ediyor:

‘’Bazı Afrika ülkeleri ile Türkiye arasına sivil toplum örgütü ya da eğitim gönüllüsü maskesiyle çeşitli tehlikeli yapılanmaların nüfuz etmeye çalıştıklarını görüyoruz, bunu da dikkatle izliyoruz. Faaliyet gösterdikleri hemen her ülkede, gizli yapılanma içine giren ve ajanlık faaliyetleri artık daha da somutlaşan bu örgütlere karşı devlet ve hükümet başkanı dostlarımızın daha hassas olacaklarını umuyoruz. Eğitim ve insani yardım görüntüsü altında Türkiye dâhil olmak üzere faaliyet gösterdikleri her ülkede ciddi tehdit teşkil eden bu örgüt veya örgütlere karşı her türlü bilgi paylaşımına ve ortak mücadeleye hazır olduğumuzu da burada özellikle vurgulamak isterim”

Bu sözler, paralel yapılanmayla uluslar arası boyutta mücadele etmenin kararlılığını gösteriyor… Böylesine önemli bir toplantıda bu yapılanmanın birinci ağızdan dile getirilmesi, sorunun büyüklüğünün görülmesi bakımından da önem arz ediyor…

Bununla birlikte birçok ülkede bulunan eğitim kurumlarının tamamen kapatılmasından ziyade değişik formüller üzerinde çalışılıyor... Bu formüller, okulların Mili Eğitim bakanlığına veya büyükelçiliklere bağlanması yönünde… Okulların bulunduğu ülkelerin mevzuatına göre büyükelçilik kanalı ya da bir vakıf üzerinden hizmet vermesi şeklinde değişik görüşler mevcut…

Türkiye'nin büyükelçilik okulu açmasına izin verilen ülkelerdeki okulların büyükelçilikler bünyesine alınması planlanıyor. Böyle bir durumda bunun maliyetinin Türkiye'ye ne olacağı, ilgili ülkelerin mevzuatının neyi nereye kadar yapmaya izin vereceğine bakılıyor. Türkiye'de de İngiltere ve Fransa başta olmak üzere bazı büyükelçiliklerin okulları bulunuyor. Bu okullarda büyükelçilik çalışanları, Türkiye'de ikamet eden vatandaşlarının çocuklarının yanı sıra Türk çocukları da eğitim görüyor.
 

Büyükelçilik okullarına izin verilmeyen ülkelerde ise Türk okulları bir vakıf üzerinde hizmet verecek. Okullar şimdi olduğu gibi yine o ülkenin müfredat ve mevzuatına göre eğitim vermeye devam edecek ancak statüleri "Türk Okulları" adı altında, devlet kontrolünde ve desteğindeki okullara dönüşecek. Bu formül için Türkiye'deki Robert Kolej ve Galatasaray Lisesi örnekleri bulunuyor. Buralar Türkiye'de özel bir anlaşmayla faaliyet gösteriyor. Ancak bu yapıda okullar, kendi ülkelerinin devletleri ile direkt bağlantıları olmadığı için daha sivil bir yapıya sahipler. Her iki formülün hayata geçmesi ile yurtdışında bulunan okullar, Türk devletinin denetimi altında faaliyete devam edecek…

Elbette bu eğitim kurumlarının kapısına kilit vurulması kimseyi mutlu etmez, lakin devlet kurumlarında kadrolaşma merakının olduğu bir ruh haliyle devam ettirilmesi de işin içinden çıkılmaz sorunlara sebep olacaktır…

Mevcut durum, ülkenin her kurumuna yerleştirilecek kadroların yetişmesine vesile olacağı için eğitim kurumlarına önem atfedildiği izlenimi veriyor ve sanki bu prototip uluslar arası arenada uygulanma şansı arıyor… Böylesine zengin bir mozaiğin temelinde ise Din, Sevgi, kardeşlik adeta çimento işlevi görüyor…

Günümüz dünyasında ülkemizdeki en büyük eksikliğin eğitilmiş insan gücü olduğu göz önüne alındığında, bu eğitim sermayesinin ne denli büyük bir güç olduğu çok daha iyi anlaşılmasına vesile olurken, bu gücün ülkeye faydalı olmak yerine karşısında konumlandırılması bir o kadar üzücü hale geliyor…

Bağlı olduğu yapıyı savunmak adına milli iradeyi hiçe sayan söylemler, Devletini, ülkesini küçük düşürücü hareketler, dini bir yapılanma olmasına rağmen bir finans kurumunu kurtarmak için faizle kredi çekilmesini kahramanlık kabul edenler, bir girdabın içinde kayboluyorlar, farkında değiller…

Selametle…