Çocuklar annelerini ve babalarını taklit ederek öğrenmeye başlarlar. Namaz kılıyorsak, gelip yanımıza dururlar. Gözlerinin ucuyla bizi takip ederler. Bazen secdeye giderken mesafeyi tam kestiremeyip yere kapaklanırlar. Sigara içiyorsak, ellerine aldıkları her ince ve uzun objeyi sigara olarak kullanıp yine bizi taklit ederler. Nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyorsak öyle olmalıyız. Değişime önce kendimizden başlamalıyız.
Çocuklar en azından üç-dört yaşına kadar annesiyle birlikte olmalıdır; çünkü çocukların küçük yaşlarda annelerine düşkünlükleri ve onunla olmaya ihtiyaçları vardır. Babalar da önemlidir elbet, ama çocuğun yetişmesinde en büyük rolü anneler oynarlar. Küçük yaşlarda annesinden uzak kalan çocuklar daha hırçın oluyorlar. Etrafımda olanlar, beni bu yönde düşünmeye itiyor.
Çocuklar için anne-baba kadar “geniş aile” de önemlidir. Nene ve dedeler torunlarıyla vakit geçirirken adeta bir çocuk oluyorlar ve ayrıca torunları onlar için neşe kaynağıdır. Evde olumsuz bir hava esiyor dahi olsa, torunlar geldiği zaman herkes anında gülümsemeye ve birkaç dakika önceki havayı bertaraf etmeye meylediyor. Sevgi akışı böyle bir şeydir. Koca koca insanları birer çocuğa dönüştürüyor.
Saygıyı, sevgiyi anlatamayız onlara, ama gösterebiliriz. Değerlerimizi çocuğa ancak ailede hissettirebilir ve aşılayabiliriz. Mesela, bizim annemizin ve babamızın elini öpmemiz dahi çocuk için olumlu bir örnektir. Bu davranışın içerisinde saygı, sevgi, muhabbet, sadakat gibi birçok değer mevcuttur. Çocuk önce görerek ve sonrasında kendisi de uygulayarak öğrenir.
Örnek olurken çocukla olan iletişimimiz kuvvetli olmalıdır. Sabırlı olmak, üsluba dikkat etmek, onun sizin için değerli olduğunu hissettirmek ve bir de çocukların her birinin kendine has bir yapısı olduğunu unutmamak gerekir.
Dünyada belki de en zor iş, çocuk yetiştirmektir.
Okullarda değerler eğitimi diye bir dersin olması çok üzücü bir durumdur. Ailede öğretilemeyen değerler, okullarda öğretilmeye çalışılıyor. İki bin on beş seçimlerinde milletvekillerimizle herkesin kapısını çaldık. Gelir seviyesi yüksek olan ailelerin oturdukları sitelerde karşılaştığımız tablo beni çok üzmüştü. Minik bebeler sürünerek kapıya geliyorlardı, bizi ise kapıda hep bakıcıları karşıladı. Yani evin hanımlarının arkadaşlarıyla bir araya gelince çok cahil olduğunu, başkasını bulsa hemen değiştireceğini söyledikleri bakıcıları. Hanımların çalışmasına –uygun iş yerleri olduğu sürece- elbet de karşı değilim. Sadece en azından geleceğimiz için birkaç yıl annesinin işine ara vermesi ya da mecburen çalışmak zorunda ise ailesinden birinin bakması gibi bir çözüm üretilmeli.
İnanın; “nesil bozuldu” derken, en büyük müsebbibinin kendimiz olduğunu unutuyoruz.
Televizyon karşısına terkedilen çocuklar olmasın. Hafta içi annesiz ve babasız vakit geçiren çocuğu, hafta sonu istediği her şeyi alarak ödüllendirdiğimizi zannetmeyelim. Bu onlar için bir ödül değil; aksine, istediği zaman ulaşabileceği her şey, onu tatminsizliğe ve mutsuzluğa iter.
Kendimizi bulma, değerlerimize sahip çıkma vakti geldi de geçiyor. Ne dersek, önce kendimize diyelim, hepimiz hayatımızı gözden geçirelim, nasıl bir nesil yetiştirdiğimizi irdeleyelim, “Elhamdülillah, çok ‘sağlam’ bir evlat yetiştirdim.” diyebilenlere ne mutlu!