Bir gün Gazetesi yazarı Uğur Kutay denen mahluk, Sanat ve Tasarım Fakültesi Öğretim Görevlisi olduğu Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki derste, İslam’a ve onun Peygamberi Hz. Muhammed (as)’a hakaret etti. O’nu “8 yaşında kızla evlenmiş olan bir sübyancı” olarak nitelendirme şerefsizliğini gösterdi. 5 Aralık’ta yaşanan skandal “Senaryo yazımı” dersinde gerçekleşti.
Şehitlerimize ve şehit ailelerine de dil uzatan Kutay, şehitlik makamına inanan Müslümanları, cesetlere ilgi duyan nekrofili/ölüsevicilik hastalarıyla ilişkilendirdi. Bir öğrencinin “Müslümanların yaptığı saçmalıkları İslam’a atfedemeyiz” tepkisine karşılık ise “Sen İslam propagandasının dayattığı zekanın bir ürünüsün” diyerek hakaretlerine devam etti.
İslamî değerlere toptan savaş ilan etmiş olan Birgün gazetesinde köşe yazısı yazan ve Rasûlullah’a “sübyancı” diyen Uğur Kutay denen bu herif-i nâşerife, usta kalem merhum Hasan Karakaya üstadın, 28 Şubat sürecinde, başörtülü üniversite öğrencilerine ağza alınamayacak laflar eden Fatih Altaylı’ya cevap olarak yazdığı ve yazısına "Kendimde değilim bugün" diye başladığı 10.10.1999 tarihli efsane yazısını ona ithaf ediyorum. Rasûlullah’a “sübyancı” dediğinden dolayı aynı tür yazıyı ona da giydireceğinden emin olduğum için ha Altaylı’ya söylenmiş, ha da Kutay’a… Hiç farkı yok. İkisi de aynı fabrikanın mamulü.
Bilindiği gibi 1999’un Ekim ayında Radyo D'de yaptığı Bab-ı Ali Yokuşu isimli programda gazete haberlerini okuyan Fatih Altaylı, Hürriyet gazetesinin manşetini okuduğu sırada Marmara Üniversitesi önünde bekleyen başörtülü öğrencilerle ilgili, "Bir kadın var orada (Hürriyet gazetesinin manşetinde yer alan başörtülü öğrenciyi kastederek) kadın olduğunu da hiç zannetmiyorum. Bu büyük ihtimalle bir fahişedir... Bir pankart açmış, öğrenci değil o, buraya getirilmiş bir fahişe... Üniversite önünde eylem yapanların arasında bakıyorum da öğrenci yoktur. Belki bir iki tane. Bunlar kevaşe kevaşe. Toplanmışlar oraya ellerinde '7.4 yetmedi mi?' pankartı. Bunlar şeytana tapanlar. Satanistler ve şeytanla iş birliği halinde oraya toplanmışlar. Bunları odunla döveceksin. Zaman zaman kimi askerlerin gereksiz çıkışlar yaptıklarını düşünürdüm ama bunlar hiç gereksiz değilmiş. Az bile yaptıkları. Bunlara daha örgütlü çıkışlar yapmak lazım. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı. Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans yapacaksınız; fahişeler, şerefsizler, satanistler" ifadelerini kullanmıştı.
Ve merhum Hasan Karakaya üstadın, karşı tarafın anladığı dilden efsane cevabı:
“Bugün yazmak gelmiyor içimden... Sövmek istiyorum. Öncelikle böyle bir yazıyı kaleme almış olmaktan dolayı hepinizden, özellikle de hanımlardan özür diliyorum.
Bugün “seviye” beklemeyin benden... Çünkü “çukur”ların seviyesine inmek ve kulaklarına bağırmak istiyorum. Ahlâk, edep, medeniyet, hoşgörü de beklemeyin. Zira kendimde değilim bugün. Son derece öfkeli, kızgın ve kendimi kaybetmiş durumdayım. Vücut kimyam bozuk. Ağzıma geleni, kâğıda döküyorum. Kusura bakmayın... Özür diliyorum hepinizden...
Bugüne kadar bu köşeyi hanımlar da okuyor diye, mümkün olduğu kadar “argo” kullanmamaya, mümkün olduğu kadar “sövmemeye” özen gösterdim. Ne var ki okuma hakları ellerinden alınan “Başörtülü” öğrenciler için “fahişe” diyebilecek kadar adileşen, pespayeleşen bir “o..... çocuğu”na, hakettiği dilden cevap vereceğim. Dikkat edin; “O.....’nun çocuğu” değil, “o..... çocuğu” diyorum. Çünkü “ana”sının kabahati yok. Bilseydi, büyüyünce böyle bir “Mahlûkat” olacağını hiç doğurur muydu onu?.. Evet, O, kafası o.....laşmış bir fahîşe!.. O, bir o..... çocuğu!..
O, mümkün değil ki, anasının rahminde büyümüş bir “Cenin” olamaz!.. Olsa olsa; ‘9 ay 10 gün çektiği kabızlık”tan sonra makatından defettiği bir “bok”tur!..
Düşünüyorum da bir “insan”dan, mümkün değil, böyle bir “yaratık” çıkamaz!.. Bir kadın, böyle bir “enik” doğuramaz! Aklım, havsalam almıyor. Hiçbir ana-baba, böylesine bir “pislik”, böylesine bir “mikrop” üretemez!.. Hele hele; 9 ay boyunca taşıyamaz bünyesinde!.. O halde, nereden çıktı bu mahlûk?.. “İnsan” desen, insana benzemiyor!.. “Hayvan” desen, tüm mahlûkata hakaret olur!.. Kendi dışkısını yiyen “Domuz” bile temiz kalır bu “necaset”in yanında!.. İyi de kim bu alçak?.. Nereden çıktı bu şerefsiz?.. Öyle bir “necaset parçası” ki, hiçbir “ana”nın rahminden çıkması mümkün değil!..
Onun gözünde okumak için üniversite kapısında bekleyen “başörtülü” öğrenciler birer “fahişe!..” Hem de “Bellenmesi gereken bir fahişe!..” Depremde çektikleri “acı”ların üzerine, bir de “okula girememe” baskısıyla karşılaşan bir “depremzede öğrenci”nin zulmü protesto için açtığı “7.4 yetmedi mi?” pankartına takmış kafayı. Diyor ki; “Size neyin yetip yetmediğini ben biliyorum da size değmez!.. Onu yapmaya bile değmezsiniz!.. Sizi gidi alçak fahişeler sizi!..”
Ben de diyorum ki hayır, böyle bir “şey”e “insanca” cevap vermek mümkün değil... Ona neyin yetip-yetmeyeceğini ben de çok çok iyi biliyorum ama, değmez!.. Çünkü yazdığı kalem bile “küçük” gelir ona!.. O ki; oturduğu “Cola Şişesi”nden bile zevk alan bir “homoseksüel”dir!.. Dolayısıyla; “kalem”ler, “şişe”ler değil, “budaklı odun” lâzım, bu alçak homoseksüele!.. Ya da çok iyi bildiği “çarpışan mızrak”lardan ikisi!.. Bu “necaset” var ya; Program yaptığı “kanal-izasyon”dan aradım kendisini: “O şimdi burada yok, denize doğru akıyor o bok!” dediler!.. Ağzından “kusmuk” kaleminden “irin” dökülen bu it, asla “yazar” olamaz. Büyük bir ihtimalle ya “boynuzlu” bir pezevenk, ya da en yakınlarını pazarlayan bir “deyyus”tur!..
Böyle “it oğlu it”lere az bile yazıyorum. Bunlar “balans ayarı”ndan hoşlanır... Elleri kızarıncaya kadar alkış tutarlar bütün “dayatma”lara!.. Bunlara var ya balans ayarı değil, aslında iyi bir “alyans ayarı” yapacaksın!.. Bol taşlı, büyük başlı “yüzük”leri geçireceksin “büzük”lerine, döndüre döndüre ayar yapacaksın!..
Hayır, bunlara karşı “anladığı dilden” konuşmak da çare değil. Bundan böyle anladıkları “stil”den konuşmalı bunlarla!.. Nasıl “bellenmek” istiyorlarsa, öyle bellemeli!.. Hem de “gazete” diye çıkardıkları “paçavra”ların üzerinde!.. Görsünler bakalım “Allah’ın emri” olan başörtüsünü taktığı için namus timsali olan o mağdur öğrencilere “fahişe” demek neymiş!..
Görsünler. Budaklı odun, “cola şisesi”nin üzerine oturmaya benziyor muymuş!.. Görecek!.. Bir gün gelecek, cümle âlem görecek bu “homo”ların rezilliğini!.. Bakalım “o gün” geldiğinde nereye kaçacaklar?...
Ama dünyanın öteki ucuna da kaçsalar, en ücra köşeye de sinseler, girdikleri delikten çıkarıp, teşhir edeceğim bunları!.. Tıpkı; “Yahudi”lerin, “Naziler”i arayıp, bulduğu ve yargılattırdığı gibi!.. Bu “kazurat takımı”nın yaptıkları asla yanlarına kâr kalmayacak. “Adalet” önünde verecekler hesabını. Verdirtmezsem, şerefsizim!..”
Allah gani gani rahmet eylesin. Yaşasaydı, Uğur Kutay melununa da böyle giydirirdi. Ömürlerini, başta Peygamber (sav) ve İslamî değerlere sövmek ve hakaret etmeye adayanlara bundan daha güzel de cevap verilmez ki… Cami duvarını kirleten eceli gelen it sürüsüne ancak bu tür cevap yakışık almakta. Hikmetli ve güzel sözden anlamayınca yapacak bir şey yok.