Özellikle son dönemde, televizyondan ya da gazetelerden aynı buruk duygularla ortak kelimeleri duyuyoruz ve okuyoruz.
“Dünya yeni bir insanlık dramına şahit oldu”…
Bizler bu başlığa alıştığımız düşünsekte derin bir inceleme yaptığınızda gerçeklerin sanılandan daha kötü olduğunu görüyoruz. Yaşlı evren tarihinde nice trajik olaylara tanık olsa da, yaşanan bazı hadiselerin vahametine yalnızca günümüzde rastlıyoruz.
Özellikle son dönemde ki adaletsizlik ve sanki tüm ülkelerin adeta birlik olmuşçasına farklı çıkarlar doğrultusunda gösterdikleri tutum, en başta tarihe kara bir leke olarak düşecektir.
Bunca acı ve gözyaşına neden olanlar, aldıkları ahların yükünü şimdilik unuta dursunlar, günümüz geçmişten farklı kılan en önemli hadise toplumların duyarsızlığıdır.
Ve benim en çok üzerinde durduğum, yaşanan olaylardan daha çok tehlikeli gördüğümde geneli kapsayan bu boş vermişliktir.
Halbuki en çok hassasiyet göstermemiz gereken bir dönemde yaşıyoruz.
Ülkesi ve inancı için mücadele eden ve bu yüzden ölüme gönderilen siyaset ve fikir adamlarına, kanaat önderlerinden din âlimlerine, küçücük bedenleri mermilerle dağılan çocuklardan, yaşananlar karşısında ölmek için dua eden ihtiyarlara kadar her kesimden acı çeken ne çok insan grubu var karşımızda.
Ne yazık ki tüm bu cefayı çekenlerinse tamamına yakını Müslüman…
Hal böyleyken ve tabloda mağdurlar bu denli açıkken, kimse yaşananların bir nevi inanç savaşı olmadığını iddia edemez.
Medeniyetler çatışması tezini savunan ve yaşananlara bakınca bazı konularda haklı olduğu gözüken Huntington’unda söylediği gibi özellikle son dönemdeki savaşlar inanç merkezli olmuştur.
Onun görüşüne anti tez üreten ve bu bakış açısının yanlışlarını dile getiren Cemil Meriç ve Sayın Dışişleri Bakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun da belirttiği gibi, her ne kadar tersi görünse de geçmişten günümüze medeniyetler incelendiğinde insanlığa ışık olacak, yol gösterecek yapının batı kültüründen değil doğu medeniyetinden çıktığı görülmüştür.
Muhakkak ki İslam ahlak yapısını ve inancının yaşandığı toplumlar, dünyayı iyilik adına şekillendirmiştir.
Tüm bunları yaparken de özüne bağlı kalmış, ahlak ve inanç kaidelerini göz ardı etmemiştir.
Günümüzdeyse bu durumun özellikle gençler arasında tam zıttı şekliyle yaşandığını görmekteyiz.
Eğer bu gün bırakın ülkemizi Bangledeş’te idama mahkum edilen dini lider için Anadolu gençliği yüreğinde sıkıntı duymuyorsa, önder ve örnek ülke hayalleriniz daha gerçekleşmeden bitmiş demektir.
Örnek ve önder olmak için önce kabullenmeniz, benimsemeniz ve duyarlı olmanız gerekir.
Hadi bazı hallerde ilgisiz olmayı anlıyabiliyorum da hele ki “bize ne” diye yaklaşanlar varya onların insanlığından kimi noktalarda şüpheye düşüyorum.
Özellikle eziyet gören Müslüman ülkeler konusunda büyük duyarlılık gösteren Dışişleri Bakanımızı sırf muhalif olmak için eleştirenler var.
En başta şunu vurgulayalım ki inancı ne olursa olsun cefa gören bir ülkeye yardım eli uzatmak insanlıktan borcumuzdur. Ayrıca İslamiyet’in bu konudaki hükmü düşünüldüğünde dünyanın herhangi bir yerindeki bir insana elimizi uzatmak, yardımcı olmaya çalışmak kulluk görevimizdir. Hükümetin bu konudaki çalışmaları da siyaset üstü bir kavramdır.
Suriye’den Mısır’a, Bangladeş’ten Filistin’e kadar yaşanan her acı bizim acımızdır. Her öldürülen çocuk bizim evladımızdır. Her ağlayan, feryat eden gözü yaşlı kadın bacımız, kardeşimizdir. Sakalından sürüklenerek eziyet edilen ihtiyar, hiç acımdan öldürülen beli bükülmüş kadınlar bizimdir.
Bu düşüncenin ve benimsenmenin oluşması da üst satırlarda belirttiğim gibi inanç kardeşliğiyle mümkündür.
Son asrın en önemli İslam mutasavvıflarından birisi olan Muhammed İkbal’in Benlik ve Toplum” adlı eserinde de belirttiği gibi, şeklen Müslüman değil özden Müslüman olmak gerekir.
Hayırlı İşlerinizde Başarılar Diliyorum.