Birileri başka birilerinin gazıyla 21. Yüzyılda kendini yeniçeri, emekli vaiz olan hocasını da yeniçeri ağası konumuna koyup –ki kainat imamlığı gibi bir şey varken yeniçeri ağalığına pek bakmazlar- öyle hareket etmeye başladılar. Şöyle kısaca yeniçeri ocağının tarihine bakacak olursak devletin sınırlarının gelişmesinde zamanın devlet başkanı olan Padişaha bağlı olan ve devleti ve milletiyle amaç birliğinde olan Yeniçeriler etkili olmuştu. Hatta tek sloganları vardı “Yeniçeri Ocağı Devlet İçindir!”
Uzunca bir süre “Ocak Devlet İçindir!” anlayışındaki başta devletin bekâsı için çalışmış olsalar da devletin sonunun gelmesinin hızlandıran Yeniçeriler olmuştur. Ki zamanla “Ocak Devlet İçindir!” anlayışını “Devlet Ocak İçindir!” anlayışının almasıyla bu durum iyice ayyuka çıkmış ve istedikleri anda Padişaha posta koyup onu tahtından etme gücüne ulaşan Yeniçerileri sultan II. Mahmud Osmanlı tarihinde “hayırlı olay” olarak yer alan bu olayla beraber 1826 yılında kaldırmıştır.
Şimdi ocak kim, yeniçeriler kimler, yeniçeri ağası kim, vak’a-i Hayriye ne, Sultan II. Mahmud kim , yeniçerilerin başlangıçta yaptığı ve devleti ileri götüren ama zamanla devletin sonunun gelmesini hızlandıran şeyler bugün neler ? Bu soruları kendimize ve tarihimize sormalıyız.
Tarihin tekerrür etmesiyle ilgili bir söz vardır:
“Tarih boyunca olaylar hep aynıdır fakat bazen olayın yeri bazen de kahramanları değişir ancak olay özünde hep aynıdır.”
Şimdi konumuza gelecek olursak haydi inkar edelim malum yapının yaptığı Türkçe olimpiyatlarında, yurtdışında açtığı okulları o okullardaki dalgalanan Türk Bayrağını görünce göğsümüzün kabarmadığını. Ya da okul, dershane ve kolejlerine zamanın bütün “sağlam” adamlarının çocuklarını, torunlarını sırf kalite ve muhafazakarlık için göndermediğini. Her kanaldan çarşaf çarsaf edepsizlik akarken hepimizin her akşam STV’de bir dizisinin olmadığını…
Bunlar güzel şeylerdi ve bizim tabiri caizse bizim ağzımıza bal süren, göz boyayan şeylerdi. Hatta şimdi çoğu bu yüzden pişman olmak üzere öyle bir zamandan geçtik ki bu köşelerde bizim mahallemizin abileri malum yapıyı ‘ben nasıl daha çok överim’ yarışı yapıyorlar kalemlerinden şeker akıtıyorlardı. Hatta mahallede daha yeni yeni ‘aydın’ olduğunu anladığımız insanlar bunları eleştirir ve ‘çatlak’ ses çıkarır bunların doğru yolda olmadığı söylerse hem susturulur hem de bir daha konuşulmazdı. İşte bunlar hep bizim yüzümüzden. Neyse…
Buraya kadar devletimiz de milletimiz de bunlara inanmış ve bunlarla bizim bir amaç birliğimiz olduğumuzu düşünmüştü. Hatta o kadar güvenilmişti ki bu adamlar bu cesaretle orduya balyozlar indirmeye başlamıştı. Bunu da malum paşaların “din düşmanlığı” üzerinden pazarlayıp 28 Şubat sürecinden bu yana orduyla yıldızı pek de barışık olmayan muhafazakar kesmi de yanlarına çekmişlerdi. Yine bizler güzel şeyler olduğuna, artık daha güvende ve rahat yaşayacağımıza, askeri vesayetin kalan son kırıntılarının da temizlendiğine kanıp destek vermiş ve şakşakçılık yapmıştık. Halbu ki o TSK’ya verilen ayarlar ile aslında yine bizim ahmaklığımız üzerinden bunlar orduyu istediği gibi yönetmeye başlamış ve belki de 15 Temmuzun temelini o zaman atmışlardı. İşte bunlar hep bizim yüzümüzden. Neyse…
Buraya kadar olup bitene devletimiz ve bizim mahallemiz uyanamamış “Cemaat Devlet İçindir" sloganları artmaya devam etmiş Türkçe olimpiyatları son hız devam ederken mahallenin büyükleri yine bunlara destek olmuş, çocuklarını ve torunlarını okullarına dershanelerine göndermeye devam etmiş ve gündemi yine STV'den takip etmeye rahat rahat devam etmişti. Mahallenin kenarındaki garibanlar ise diğer dershaneler 3 lira bunların dershanesi 5 lirayken vatanı ve milleti için iyi şeyler olması için adına bugün FETÖ dediğimiz fakat o zamanlar adı "Muhterem hocaefendi" olan yapının dershanelerine kendi maddi durumlarını zorlayarak göndermişlerdi. Bu da bizim suçumuz, neyse...
Taa ki, 7 Şubat MİT krizine kadar -tabii bu bizim bildiğimiz en son tarih- cemaatin devlet için olduğuna hem millet hem de devlet inanmıştı. Fakat o günden sonra hem beyefendiler hadbilmezlik yaptılar hem de "Türkiye Cemaat İçindir!" demeye başladılar. Ve kendilerince onurlu fakat devletimiz ve milletimizce haince olan direnişleri bizi en son buralara kadar getirdi.
Yazım boyunca 'hep bizim yüzümüzden' dediğim bölümler için şimdi çok pişmanım, pişmanız. tabii bizim pişmanlığımız 7 Şubattan sonra kafası dank etmeyip 17-25'te "ama paralar" deyip de ahmak olduğunu 15 Temmuz gecesi anlayanların pişmanlığından değil. Pişmanlığım bu adamların bizim üzerimize basa basa bizi ezmesi. Bizi geçtim ülkenin üzerine bizim sırtımızda çıkmaya çalışması. Biz yine ezilelim mesele değil de bu vatan için ezilelim be kardeşim. Salı günü Bahçelinin grubunda dediği gibi 'Amerikanın gayrimeşru çocukları' için değil!
Şimdi mi ? Yeter Be ! Düşün Artık Yakamızdan !