Öyle bir milletin evlatlarıyız ki, hiç bir millet Türklere temas etmeden kendi tarihini yazamıyor. Kavimler göçü denilen olayla beraber sadece kendi tarihimizi yazmakla kalmamış, başka milletlere de tarihlerini yazdırmışız. Milattan sonra 350 yılından beri yörüye yörüye göç eden bir kavimiz. Göç eden tek kavim Türkler olduğu halde bu olayı Kavimler Göçü diye adlandırmak yanlıştır. Türkler bir yere göçmüş onlardan çekinenlerse başka yerlere kaçmıştır budur kavimler göçü denen şey.
Yörüyen Türkler 751 yılına geldiklerinde kendilerini Arap-Çin savaşının ortasında bulurlar ve Arapların yanında savaşa girerler. Kazanılan savaştan sonra da İslam’ı kabul ederler. Bir seyyah gibi dünyayı turlayarak başladığımız tarih yazdırma işi, İslam’ı kabul etmemizle beraber Ahiret kitabımıza da göğsümüzü kabartacak güzel şeyler yazmamıza vesile olmuştur. Gerek Selçuklular, gerek Osmanlılar ve diğer beyliklerimiz İslam’ın asırlar boyu sancaktarlığını yaparak Dünya ve Ahiret saadetine ulaşmışlardır.
Osmanlı yeşerirken yani diriliş devirlerini yaşarken birileri de duruluş devrini yaşıyordu. Kimse hayal edemezdi o üç beş çadırın bir araya getirdiği insanların büyük surları devirerek Kostantinapolis’i İslambol yapacağını. Osmanlının tarih çizgisinde ufak bir kelime oyunuyla gidecek olursak çadırda kuruluş, Bizans’tan kurtuluş, asırlara uzanış, sınırlarda daralış ve son olarak duruluş evresini geçirdik ama bir kapanış, bir dağılış evresi asla geçirmedik. Bunun en büyük kanıtı bugün hangi mazlum coğrafyaya gitseniz sizi “Osmanlının torunları gelmiş” diye karşılayanlardır. En büyük ikinci kanıtım da 92 yıllık bir devletin Polis Teşkilatının 170’nci, itfaiyesinin 300’üncü, bankasının 127’nci yılını kutlamasıdır. İstesek de istemesek de biz Osmanlıyız. Osmanlı olduğunu kabul etmeyen varsa gitsin Küba’ya yerleşsin. (Bu sözler Süleyman Demirel'e üstü kapalı sataşma içerir)
Osmanlıyı kuruluş, yükseliş, duraklama ve dağılış dönemi diye ayıranlar neye göre bu tasnifi yaptılar? Sadece askeri başarıları kıstas kabul ederek böyle bir ayrımın yapılmasını doğru bulmuyoruz. Dağılma dedikleri dönemde bile ilimde ve sanatta Osmanlının ne derece ileri olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Dedik ya Osmanlı dağılmamış durulmuştur. Osmanlının duruluşuyla kimler dirildi peki? Yunanistan, Ermenistan ve İsrail. Büyük bir irinin dirilişine şahit olduk. Üç tarafımız sadece sularla değil düşmanlarla da çevrili işte böyle. Bu kıskaç arasında 2015 yılına geldik. Bugünleri anlayabilmemiz için geçmişimize uzanmamız lazımdı. Trt ekranlarında yayınlanan “Diriliş Ertuğrul” dizisinin projektörleri bu noktada yardımcı oluyor bize. Yüzümüzü Kabe’den Hollywood’a döndüğümüzden beri böylesi kendi kahramanlıklarımızı anlatacak eserlere hasret kalmıştık doğrusu. Bizi ya başkaları anlattı ya da sipariş senaryolarla, kitaplarla kendilerince anlattılar. Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça, avcıların hikayelerini dinlemek zorundadır özdeyişinden yola çıkarak kendi tarihimizi artık yazmaya başlıyoruz.
Ertuğrul Gazinin rüyasını anlatan diziler acaba asırlar sonra bugünleri nasıl anlatacaklar? Birilerinin dediği gibi Cumhuriyet rejimi sonrasında ülke bir dağılma evresine mi girdi yoksa Tanzimat’tan beri seyreyleyen Duruluş Ertuğrul dönemi sahne, dekor ve ana fikir değiştirerek Diriliş Erdoğan devrine mi ilerliyor? Sormak bizden cevap sizden.