Yahudiler, dünyayı Hitlerin kendilerine soykırım yaptığı iddiasıyla 75 yıldır rehin almış durumdalar. Kendilerine karşı en ufak bir eleştiriyi, “Bize Hitler de böyle zulmetti” propagandasıyla mağdur rolü oynuyorlar. Bu savunma mekanizması karşısında, haklı olan hakkından vazgeçirilir, yaptıkları her türlü melanete de göz yumulmasını sağlamış olurlar. Bizim konumuz Yahudilerin bu savunma teknikleri, dünyayı rehin alma stratejileri değil tabi ki.
Türkiye’de buna benzer bir konu ve muhatapları var. Türkiye’de de Aleviler aynı yol ve yönetimi kullanarak “mazlum ve mağdur”, “katliama uğramış bir halk olarak” kendilerini tanımlıyorlar. “Çözüm süreci” başladıktan sonra, Türkiye’yi bekleyen yeni sorunun adını koymakta hiç de zorlanmadık. “Kürt sorunu” bitti, “yaşasın Alevi sorunu.”
Cumhuriyeti kuranlar ve o gün iktidarı elinde tutanlar, Aleviler dahil her inanç grubuna, her etnik kimliğe aynı zulmü yapmıştır. İsmet İnönü, Seyyit Rıza’yı idam ettirmiştir de, Şeyh Saidi başına taç mı yapmıştır? Alevi olanla, Sünni olanın sonu idam sehpası olmuştur. Şapka devriminden önce yazığı kitap nedeniyle idam edilen İskilipli Atıf Hoca ile “Şeytan Ayetleri” kitabını yayınlamak istediği için derin devlet tarafından yakılmak istenen Aziz Nesin’e “Devlet baba” hiç de farklı bir gözle bakmamıştır. Alevilerin Dersim’de katliama maruz kaldıkları doğrudur. Ancak bu katliamın sorumlusu partinin ve liderlerinin Aleviler nezdindeki itibarı ve Alevilerden gördüğü destek anlaşılabilir değildir. Katliamın faili CHP, Alevilerin geçmişte ve bugün içinde en yoğun yer aldığı ve oy verdiği parti olmuştur. Bu nasıl bir çelişki anlamıyorum.
Alevilerin yakın tarihte yaşadığı üç olay var. Dersim katliamı, Madımak Oteli yangını ve Gazi olayları. Bunların yaşandığı dönemde iktidar kim? Alevilerin %80’inin oy verdiği CHP ve onun yasaklı olduğu dönemde Erdal İnönü’nün yönettiği SHP. Katliama maruz kaldığınızı, zulüm gördüğünüzü söyleyeceksiniz, ama size bunu yapanlara seçimde oy vereceksiniz. Hatta bu partinin genel başkanlık koltuğu dahil tüm önemli makamlarında oturacaksınız. Dünyada Hitler’den dolayı oluşmuş olan Yahudi masumiyeti algısı, Türkiye’de Aleviler için de oluşturulmuş yanlış ve yanlı bir algıdır.
ABD ve Batılı ülkeler, bölgemizdeki etkinliğini sürdürmenin yolunu etnik ve mezhep savaşlarının büyümesinde görüyor. Bundan dolayı da etniksel ve mezhepsel gerilimini körüklüyorlar. Mezhepler arası gerilim, artık Türkiye'nin kapısından içeri girmiştir. Bunun bayraktarlığını da maalesef CHP’nin başında bulunan Alevi Kılıçdaroğlu yapıyor. Suriye’de mezhep kardeşleri “Vampir Eset’le” dayanışma içine girenler, katledilen Sünni Müslümanlar için yüreklerinde en ufak bir acı hissetmiyorlar.
Cumhuriyet mitinglerinde perde arkasında tutulan Alevi desteği, Gezi olaylarında açıkça ortaya konmuştu. Darbeye zemin hazırlamak, darbeye giden yolda kullanılmak üzere bekletilen kesim maalesef Alevi kardeşlerimizdir. Başbakan'ın “Alevi kardeşlerim” diye başlayan cümlelerle vermek istediği sıcak mesajlar bu öfkeli kesimi yatıştırmaya ve onları kullanmak isteyenlerin oyununu boşa çıkarmaya yönelik hamlelerdir. PKK sorununda olduğu gibi, Alevi sorununun oluşumunda da Ak Parti'nin bir rolü olmasa da, çözümü konusunda üzerine önemli görevler düşüyor.
Başbakan Erdoğan'ın, "Eğer Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük bir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum. O nasıl yaşıyorsa, ben de onun gibi yaşamaya gayret ediyorum” sözleri de bu yönde verilmiş bir mesajdı. Ancak Alevileri temsil ettiğini söyleyen kişilerce yapılan ibretlik eleştiriler “Alevi sorununun” kolay çözülemeyeceğini gösterdi. Alevilik Araştırma Merkezi Başkanı Ali Yıldırım; “Başbakan şunu bilmelidir ki, AKP'nin Alevisi olmayacağız” derken, çözümün muhatabına ne kadar uzak olduklarını haykırıyor adeta.
Onlar, CHP’nin ve BDP’nin Alevisi olmaya devam edeceklerini deklare ettiler. Başbakan’ın onları davet ettiği Alevilik, Hz. Ali gibi yaşamak ve O’na bağlılıktır. Bu Alevilerin derdi Ak Parti’nin Alevisi olmamak değil, Hz. Ali gibi yaşamamaktır. Tıpkı Atatürk’ün adını “Kemalizm diktatoryalarına” alet ettikleri gibi, Hz. Ali’yi de “Mezhep fanatizmlerine” alet ediyorlar. Eskişehir Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı ne güzel söylüyor; “Kur'an-ı Kerim'e, Hazreti Peygamber'e, İslam dinine ve Ehlibeyt'e inanmayan biri kesinlikle Alevi olamaz.”
Kendi adıma Başbakan çıkıp; “Eğer Kürt olmak, Selahaddin-i Eyyubi’yi, Said-i Nursi’yi sevmek ve onların yolundan gitmekse ben dört dörtlük Kürdüm” deseydi, O’nu sırat köprüsünde sırtımda taşırdım. O’na, “Ak Parti’nin Kürdü olmayacağız” diye cevap vermek, en hafif tabirle vicdansızlık ve insafsızlık olur. Bir kısım Alevi’nin Başbakan’a yaptığı da vicdansızlıktan başka bir şey değildir. Bu vicdansızlık Başbakan Yardımcısına yumruk sallayan kadar, onun başını okşayan, sırtını sıvazlayan CHP Lideri ve yöneticilerini de esir almış durumda. Suriye’de mezhepdaşlarının öldürdüğü 100 bin kişiye bir damla gözyaşı dökmeyenler, gezi olaylarında ölen 4 Alevi gencin fotoğraflarıyla CHP’nin Genel Başkanlık makamını süslüyorlar.
Vicdansızlığın sesini duyuyor musunuz?