XXI. yüzyılın ilk çeyreğini bile görmeden dünya politiği, bu zamana kadar hiç olmadığı kadar hızlı ve bir o kadar da istikrarsız ve dengesiz akmaya devam etmektedir. Bu süreç tabi ki normal değildir. Ülkeler arasındaki her türden ilişkilerin düzeltilmesi ve rayına sokularak istikrarlı bir ortamın tesis edilmesi ve herkes tarafından istenen olağan bir beklentidir. Böyle genel bir doğru realite olarak ortada duruyorken, dünyanın hemen birçok konuda istikrarsızlığa doğru sürüklenmesi, acilen açıklanması ve üzerinde durularak çözüm üretilmesi gereken bir konudur. Son yüzyılın başlarında ülkeler arasındaki demokrasi, insan hakları gibi klişe sloganlar bahane edilerek, aslında temel amacı dünya gelir pastasından daha fazla pay kapmak için palazlandırılan terör ve işgal eylemlerinin artarak devam etme riskinin aynı hızla devam etme olasılığının yüksekliği düşünüldüğünde, yüzyılın kalan kısmının genel anlamda insanlık için rahat, istikrarlı ve barış ortamında geçmeyeceği açıktır.
Dünyanın genel anlamda istikrarlı bir sürece girmesinde önemli rol oynayacak ülkelerin başında ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş ülkeler grubu gelmektedir. Hemen arkasından ise bunları henüz gelişmiş ülkeler ligine yükselememiş ancak sahip olduğu enerji (petrol, doğal gaz) ile insan kaynağı ve orta düzeyde teknoloji üretme kapasitesine ulaşmış, sırasıyla Rusya, Çin, Hindistan, gibi gelişmekte olan ülkeler grubu takip etmektedir. Dünyanın istikrara kavuşup kavuşmaması bu iki ülkeler grubunun, dünya kaynaklarına sahip olma mücadelesi sonucunda şekillenecektir. Bu tespitten sonra ortaya konulan politikalar ve veriler ışığında, acizane geleceği öngörmeye çalışalım. Son yıllardaki gelişmiş ülkeler grubundan ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin; ekonomi, siyasi, sosyal, toplumsal, demokrasi, evrensel insan hakları, ülkeler arasındaki uluslararası hukuk kurallarına dayalı ilişkilerdeki emreden, küstahça, dayatmacı ve hukuk tanımaz davranışlarını, görsel ve yazılı iletişim araçlarıyla hepimiz takip etmekteyiz. Dünya kamuoyunun küresel kaynakların nispi olarak daha adil bölüşülmesine yönelik politikalar beklentisi bir yana, söz konusu ülkeler kendi çıkarlarını maksimize etme adına uygulamaya koymaya çalıştıkları politikalardan, adımlardan ve eylemlerden geri adım atmaları bir yana, politikalarını daha da sertleştirmektedirler. Birkaç hatırlatma yapmak için fazla uzağa gitmeye gerek yok sanırım. ABD’den başlayalım. Trump’ın başkan olduktan sonra göçmenlerle ilgili Meksika’ya ve dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı rekabeti azaltıcı ve fakat ABD lehine olmak şartıyla korumacı yaptırımlara girişmesi, terör örgütlerini destekleyerek Orta Doğu’nun ateş topuna dönüşmesine en büyük katkı yapan ülke olması, papaz Brunson kendince üzerinden talimatlar, emirler yağdırması, yaptırımlar uygulamaya koyacağına dair tehditler savurması. Bir diğer ülke Almanya’nın takip ettiği politikaların ise özünde ABD’den farkı yok. Baştan beri Türkiye’nin iç siyasetine yönelik açıklamaları, terör örgütlerine kucak açması hatta desteklemesi ve bir çok defa da suçüstü yakalanmasına rağmen, ülkemiz aleyhine terör sevici uygulamalarına devam etmesi. Diğer Avrupa ülkeleri ise takip mesafesinde, bu iki ülkeyi gizli, açık veya örtülü olarak desteklemeye devam etmektedirler. Bu ülkelere karşı politikalar ortaya koymaya çalışan, kabuğunu kırıp gelişmiş ülkeler düzeyine çıkmak isteyen ve dünya gelir pastasından hakkettiğini almaya çalışan Çin, Rusya, İran, Hindistan ve Türkiye gibi ülke politikaları ise, gelişmiş ülkeler tarafından adeta bloke edilmeye ve başarısızlıkla sonuçlandırılmaya çalışılmaktadır. Dünya kaynaklarının adilane değil de, tek taraflı bakış ve çıkar açısıyla, dayatmaya bağlı yönetilmeye çalışılan bir sistemin istikrarlı işlemesi mümkün değildir. Büyük resim budur ve maalesef, hem kötüdür hem de uyumlu değildir. Böyle bir tablo içinde, mükemmel güzellikte çizilen örneğin bir kulübe resminin, çok fazla bir önemi bulunmamaktadır. Öncelikle büyük resim uyumlu ve birbirini tamamlayacak şekilde çizilmelidir, ki ancak bundan sonra tabloya yapılacak bir iki fırça dokunuşuyla resim, çok daha güzel hale gelebilir. Aksi durum ise, daha fazla çıkar sağlama adına küresel kaos atmosferinin, tüm ülkeleri sarıp sarmalamasıdır.
Soru: Ülkeler gerçekten bağımsız mıdır? Neden?
Sözün Gözü: Duruma göre pozisyon alanlar da her yerdeler, çoğalıyorlar ve ödüllendiriliyorlar.