İnsan, unutkan ve hata eden bir varlıktır. Ancak, melekler müstesna. Günahlar bir düşüştür. Önemli olan düştüğümüz yerden kalkmasını bilmemizdir. İslam, insanın bütün eksik ve kusurlarına rağmen, yine de insana büyük değer verir. Çünkü o, yeryüzünün imarı ve ıslahı konusunda halife kılınmıştır. Bu sıfatından dolayı insan, birçok sorumluluk yüklenmiştir.
Hayatta en zor şey, insan kazanmaktır. Bu konuda iyiliği emretme, kötülükten sakındırma ve Hakk’ı ve sabrı tavsiye etme yöntemi aralıksız sürdürülmesi gereken bir eylem biçimidir. Çevremizdeki arkadaş ya da dostlarımızın bir hatasını görünce hemen üç talakla boşamaya kalkmamalıyız. Birbirimizin hatalarını dev aynalarında büyütmek yerine; kırmadan ve dökmeden tamir etme cihetine gitmeliyiz. Hz. Mevlana “sarhoşu kim olsa döver, önemli olan ayıklarla uğraşmaktır” der. Bundan dolayı “hatasız, ayıpsız dost arayan dostsuz kalır” denilmiştir. Yine Mevlâna bize, “ayıpları örtmede gece gibi ol, mütevazılıkta toprak gibi ol” derken ahlaki alanda izlememiz gereken yöntemi açıklar. Biz bu güzel davranışları İslam büyüklerinin hayatında da görüyoruz. Mesela, bunlardan birisi de Hz. Ömer’deki vefa örneğidir.
Söylenceye göre Hz. Ömer’in Şam’da yaşayan bir arkadaşı vardır. Medine’ye gelip gidenlerden Şam’da oturan arkadaşının durumunu sorar. Onlar da arkadaşının kötü bir yola düştüğünü bu sebeple gece-gündüz içki içtiğini söylerler. Bunun üzerine Hz. Ömer çok üzülür ve arkadaşının içinde bulunduğu durumdan kurtulması için özel kalem müdürüne şu mektubu yazdırır:
“Ömer’den filan’a. Sana selam olsun. Ben kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamt ettiğimi sana bildiriyorum. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. “Hâ.mîm. Bu Kitab’ın indirilişi, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah tarafındandır. O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah'tandır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O’nadır.” (el-Mü’min 40/1-3).
Hz. Ömer, sonra bu mektubu zarfın içerisine koyar ve elçisiyle Şam’da bulunan arkadaşına gönderir. Elçisine, bu mektubu arkadaşına ayıkken vermesini ve göstereceği tepkiyi ölçmesi için yanından bir müddet ayrılmamasını öğütler. Ayrıca Hz. Ömer, Medine’de yanında bulunan arkadaşlarına, bu arkadaşının gıyabında, ıslah olması ve Allah’ın onun günahlarını bağışlaması için dua etmelerini ister. Hz. Ömer’in elçisi, ayıkken arkadaşına bu mektubu iletir. Bundan çok memnun kalır. Gerçekten de hem bu vefa örneğinden ve hem de mektuptaki nasihatten etkilenir ve şöyle demeye başlar:
“Mektuptan anladım ki Yüce Allah bana günahlarımı bağışlayacağını vaat ediyor, cezasından da sakındırıyor.” Elçi’nin yanında bu sözleri birkaç defa tekrar eder. Sonra pişmanlık duygularıyla ağlar, gözyaşı döker. Yaptığı işlerin yanlış olduğunu kavrar ve bir daha yapmamak üzere bu günahtan elini-eteğini çeker. Adamın bu içten tövbekâr olmasını, elçi, Hz. Ömer’e ulaştırır. Bunun üzerine Hz. Ömer şunları söyler:
“Sizden herhangi birinizin ayağının bir defa kaydığını görecek olursanız, işte böyle yapınız. Onu doğrultmaya çalışınız ve Yüce Allah’ı onun kendisini düzeltmesi ve tövbesini kabul etmesi için dua ediniz. Onun aleyhine şeytanın yardımcıları olmayınız.” (Kurtubi, el-Câmi, İst. 2002, XV, 230).
Görüldüğü gibi, Hz. Ömer’deki bu vefa örneği, hepimiz için ibret olmalıdır. Dostlarımızın hata ve kusurlarından dolayı, hemen onlarla ilişkileri sıfırlamamalıyız. Onlara gıyaplarında ıslah olmaları için dua etmeliyiz. İrtibatı kesmemeli, mümkün olduğu kadar nasihat ve öğütlerimizi de yapmalıyız. Gerçek ve samimi dostluk, menfaat ilişkilerinin sürdürüldüğü zamanlarda değil, zor zamanlarda gerekir. Bizim dostluklarımız sadece bu dünya ile sınırlı değil, öteki dünyaya da uzanmaktadır. O halde gelin böyle bir dostluğa talip olalım. Dostluklarımızı ucuza satmayalım ve her an yenileyelim. Esas olan dost kazanmak ve dostların sayısını çoğaltmaktır.