Geçen hafta Pazartesi günü rahatsızlığı artan ve nefes almakta zorlanan babamı Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürdük.
Hastanede normal olmayan bir şeyler vardı.
Meğer o gün 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla doktorlar grev yapıyorlarmış ve hastalara bakmıyorlarmış.
Hastamızı mecburen özel hastaneye götürdük fakat oradaki doktorların da greve katıldıklarını öğrendik.
Sonunda NEÜ Tıp Fakültesi acil servisine başvurmak zorunda kaldık.
Oradaki doktorlar, sağ olsunlar, gerekli ilgiyi gösterdiler ve Covid-19 testi yaptılar.
Test sonucu negatif çıktı fakat oksijen seviyesi düşük olduğu için babamın hastanede yatması gerektiğini söylediler.
Bir haftadır tedavi görüyor ve Allah’a hamdolsun, durumu o güne göre oldukça iyi.
Hastalarla yakından ilgilendiklerine bizzat şahit olduğum doktorlara, hemşirelere ve diğer hastane görevlilerine teşekkür ederim.
Bu vesileyle doktorların grevi konusundaki gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Sağlık çalışanları elbette haklarını arayacaklar.
Fakat bir doktor, örneğin, uzaktan gelmiş acı içinde kıvranan bir hastasına “Grevdeyim, sana bakamam” diyemez.
“Hastalarıma bakmayayım ki kıymetimi anlasınlar” diye düşünemez.
Böyle bir tavır ne Hipokrat Yemini’ne ne insanlığa sığar.
Grev yapan doktorlar bu yolla hastaların ve hasta yakınlarının öfkelerini hükümete yöneltebileceklerini zannediyorlarsa fena halde yanılıyorlar.
Doktorların en çok kazanan meslek gruplarından olduğu biliniyor.
Hakkını verenlere helal olsun.
Örneğin o gün bir hasta yakını, “Babamı ameliyat ettirdik, bir kamyon para aldılar” diyordu.
Aklı başında doktorlar kendilerini vatandaşlarla karşı karşıya getirerek bir takım kirli planlara hizmet amacıyla kaos çıkarma peşinde olanların oyununa gelmemeliler.
Bu milletin vergileriyle ve bu ülkenin imkânlarıyla doktor olup sırf üç kuruş daha fazla kazanma hırsıyla hastalarını yüzüstü terk edenler, ülkesini bırakıp gitmeyi düşünenler, gidenler ve sonra oralarda başları dara düşünce Türkiye’nin kendilerini kurtarmasını bekleyenler için kimse sempati beklemesin.
Hastanelerde doktorların ve sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmaları kesinlikle kabul edilemez.
Fakat şu bir gerçek ki, doktorların hepsi bir değil.
İçlerinde az da olsa hastalarına kötü davranan, acı içinde kıvranan garibanları ve yaşlı insanları azarlayan ahlaksızlar da var.
Bu zincirde en zayıf halka ne yazık ki sıradan vatandaş.
Hastane duvarları doktorlara veya diğer çalışanlara yönelik şiddet ve hakaretin cezalarını duyuran uyarılarla dolu.
Peki ya vatandaş herhangi bir sağlık çalışanının şiddetine veya hakaretine maruz kalırsa ne olacak?
“Şikâyet etsin” demek kolay.
Hepimiz biliyoruz ki sıradan vatandaş için şikâyetçi olmak ve sonuç almak pek mümkün olmuyor.
O nedenle büyük çoğunluk maruz kaldığı haksızlığı ve kötü muameleyi Allah’a havale etmekle yetiniyor.
Hastaneler, doktorların ve sağlık çalışanlarının kurtarılmış bölgeleri değil.
“Doktoru darp etti” denilerek haksız yere suçlanan uzman çavuş olayında gördüğümüz gibi haklı haksız demeden körü körüne meslektaşlarını savunmaları da oldukça çirkin.
Özel güvenlik görevlisi elbisesini sırtına geçiren bazı gençlerin Kurtlar Vadisi dizisinden fırlamış gelmiş gibi tavırlar sergilemesi ise bir başka sorun.
Burada görev birinci derecede hastane yönetimlerine düşüyor.
Sağlık Bakanlığı, doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımızla halkımızı karşı karşıya getirme girişimlerini boşa çıkarmak için hem disiplini sağlamalı hem de herkesin hakkını korumalı.