Kışları yaşadığımız göz gözü görmeyecek kadar yoğun sis’e, nefes alamayacak, boğulacak kadar yoğun yaşadığımız hava kirliliği’ne rağmen Konya’nın hava kirliliği değerlerinin tahminimizden çok az çıkmasının altında ne ya da neler olabileceği hep bir soru işaretiydi…
Bu noktada bir dostumuzun uyarmasıyla ortaya çıkan iddia herkes tarafından ciddiye alınmalı… Bizi bekleyen tehlikenin ciddiyeti bakımından…
İddiaya şöyle;
Aslında her şey bir tür el çabukluğu marifeti...
Tüm keramet, hava kirliliği ölçüm aletlerinde diyor dostumuz…
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Hava Kalitesi izleme İstasyonları Web Sitesine girince de haklı olduğuna kanaat getiriyorsunuz… 4 İstasyon var Konya’da. Biri Meram biri Karatay ve ikisi de Selçuklu Bölgesinde… Meram ve Selçuklu’daki bir istasyon öyle bütün kışı üstüne karabasan gibi çöken kirliliğin yaşandığı merkezi bölgelerde değil; Biri Havzan ya da Eskiyol, diğeri de Yazır bölgesi…
Ama asıl sıkıntı şehir hakkında en doğru sonucu verecek olan Fetih Caddesi (Mevlana Civarı) ve tahminimce Sakarya Mahallesi civarında olan istasyonlar. Ama onlardan veri alamadığını söylüyor sürekli web sitesi… İlk ikisi ölçüm alabilirken son ikisi ölçüm alamıyor ne hikmetse…
Son bir haftasına bizde şahidiz… Bu konuda bizi uyaran arkadaş çok uzun süredir o istasyonlardan veri alınamadığını söylüyor… Eğer iddia doğruysa bu kendi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil… Konya’nın tedaviye başlaması için önce hastalığını kabullenmesi gerekmez mi?
Yoksa bu nice oyun oynamaktır…
Vatandaş kendisi ölçünce de müthiş tehlikeli derecede hava kirliliği çıkıyor ortaya…
Öyle web sitesinin söylediği gibi ‘hassas’ falan da değil… Bu da bizi daha çok korkutuyor aslında…
Eğer “Dışarıda hava nasıl olursa olsun yeter ki sizin moraliniz iyi olsun” diyorsanız çalışan istasyonların birini Takkeli Dağ’a diğerini de Kampüse koyun daha güzel sonuçlar elde edersiniz…
…
Siz tarihinizi yazmazsanız, gelir başka biri istediği gibi yazar… Tarihinizde yaşanmış önemli olayları siz anlatmazsanız, gelir başka biri gönlünce anlatır… Tarihinizdeki dillere destan kurumlarınızı siz aktarmazsanız gelecek nesillere gelir başkası işine geldiği gibi aktarır… Tarihinizin dönüm noktalarını siz filme çekmezseniz, gelir başka biri fantazilerini çeker filme…
Size de ya öylece bakakalmak kalır, ya da bakmayın sakın diye kampanyalar düzenlemek…
Türkiyeli Müslümanlara ne oldu? Kalkıp mum yakmak yerine karanlığa küfretmek adetleri oldu…
Yani böyle yazınca hiçbir şey anlamadık diyenler için de şöyle izah edeyim; Yok Kösem Sultan bu değil, Yok Hürrem yanlış anlatılıyor, yok Abdulhamid aslında anlatıldığı gibi değildi vs. gibi sürekli slogan atmaktansa risk alıp film çekmek, kitap yazmak, belgesel hazırlamak daha kolay ve daha isabetli bir karar olacaktır…
Mevlana hakkında eli yüzü düzgün bir yada birkaç film çekmeyi başaramazsak Mevlana’yı da görmek istemediğimiz bir şekilde beyaz perde de beyaz camda yada tiyatroda görmemiz de an meselesi…