18 Mart’ta Osmanlı ordusu denizde yendiği düşmanı, 24 Nisan’da da karada yenerek Çanakkale destanına zaferle nokta koymuştur. Çanakkale zaferi törenlerinin bu yıl 24 Nisan’da yapılmasının sebebi de budur. Yoksa “içimizdeki İrlandalıların” iddia ettiği gibi “Ermeni soykırım hezeyanının 100. yılını perdelemek” değil.
Çanakkale zaferinin 100. yıl dönümü için hükümet bir yıldır hazırlık yapıyor. “Bedrin aslanları kadar şanlı kahramanların” hatırasına yakışır bir program olacağını umuyorum. 24 Nisan’da bu hummalı çalışmaların güzel bir anma töreni ortaya çıkaracağına inanıyorum. Buna karşılık Ermeni lobisi de “soykırım hezeyanının” 100. yılı için çalışmalarını yürütüyor. Çanakkale’nin 100. yılını gölgede bırakmak için çalışıyorlar. Tabi sadece dışardaki Ermeni lobisi çalışmıyor. İçimizdeki Ermeni lobisi de boş durmuyor.
Ne tür hazırlıklar yaptıklarını 24 Nisan’da “Candaş medyada” göreceğiz. Bu arada, sadece “candaş medya” hazırlık yapmıyor. Bazı siyasiler ve siyasi partiler de meğer alttan alta çalışmışlar. CHP’nin seçim listeleri açıklandığında ikinci bölge, birinci sıra adayının kadın olması dışında başka bir şey dikkat çekmemişti. Ancak bu adayın kadın aday olmasının dışında da özellikleri varmış ve bu özellik tam da bizim yazının konusunu oluşturacak nitelikteymiş.
CHP'nin birinci sıra adayı Ermeni kökenli Selina Özuzun Doğan. Baştan belirteyim, benim Ermeni, Rum, Türk, Kürt adayla sorunum yok. Bunlardan her partinin listesinde isimler var. Bunlar Türkiye’nin gerçekleri, renkleri, zenginlikleri ve değerleri…Yalnız CHP’lilerin büyük bir bölümü başta olmak üzere benim de Selina hanımın, “Soykırım hezeyanını” destekleyen, “propagandasını yapan” görüş ve girişimlerine itirazım var.
Tartışma Selina hanımla bitmiyor. Eşi Erdal Doğan’ın da hem CHP’yi hem de Atatürk’ü soykırımcılıkla suçladığı ve Türkiye’yi uluslararası mahkemelere şikayet ettiği de ortaya çıkmış. Doğan, bu amaçla, Türkiye hakkında, “Kültürel soykırım” yaptığı gerekçesiyle Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne dilekçe vermiş. İşin haber boyutu bu kadar. Gelelim bu haberin anlam ve önemine.
Türkiye’nin kalbi İstanbul’dan birinci sıra adayı olmak her babayiğidin harcı değildir. Bunun altını öncelikle çizelim. İstanbul gibi bir ilden birinci sıra adayı olmak için çok güçlü parti geçmişi, bilimsel, akademik, kültürel ve bürokratik kariyer, ekonomik güç ve sivil toplum örgütleri desteği olması gerekir. Ayrıca da bunları destekleyen ciddi bir arka plan oy potansiyelinizin olmazı lazım. Doğan, bu kriterlerin hiçbirine uymuyor.
Uyduğu tek kriter “Ermeni soykırım hezeyanının” 100. yılına katkı ve uluslararası dünyaya mesaj olabilir. Ki, Doğan’ın, “Soykırımın (?!) 100. yılında birinci sıradan aday yapılmam manidar” açıklaması da her şeyi açıklamaya yetiyor. Demek ki, CHP’yi yöneten üst akıl dersine iyi çalışmış ve “Soykırım hezeyanının 100. yılında” dünya ile kol kola girmeyi tercih etmiş.
CHP’nin bu tercihinin; Osmanlı’ya, Türkiye’ye ve Türk halkına bir hakaret, bir aşağılama mesajı olduğunu belirtmek durumundayım. CHP’nin “terör örgütlerinden sorumlu” genel başkan yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ve Ümit Oran’ın “Soykırım gerçeği ile yüzleşin” yürüyüşünde en önde yürüdüğünü gördüğümde şaşırmadığım gibi, Doğan’ın aday yapılması da şaşırmadım aslında.
Nerede bir ihanet var, nerede bir terör örgütüne destek var,…CHP’nin altı oku arka dekoru süslüyor ya da perde arkasından gölgesini görüyorsunuz. Bu olayda da şaşırmadığımı, bu yazıyı da şaşırdığım için değil, şaşıran halkımızın duygularına tercüman olmak için yazdığımı ifade edeyim.
Papa’nın hezeyanlarına tepki olarak Vatikan Büyükelçimizi Ankara’ya, Vatikan’ın Ankara Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak tepki gösterdik. Olması gereken hamlelerdi. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun da böyle bir tepkiyi hak ettiğini düşünüyorum.
Dışişleri Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı Kılıçdaroğlu’na nota verir mi bilemem ama, halkımızın 7 Haziran’da CHP’ye de, genel müdürüne de iyi bir nota vermesi gerekiyor. Osmanlı’nın aziz hatırası ve bize bıraktıkları bu cennet vatanının hatırına bunu yapmamız gerek.