Ne çok gürültü var hakiki sesleri duymamızı engelleyen. Uğultulu ve boğuk bir sesi var bu çağın, gerçeklikten uzak, sanal ve sahte sesler üretiyor ha bire dijital çağın yapma oyuncakları. Ses, sahibinden çok uzakta, sesi tanıyor ama sahibinden bihaber kalıyoruz. Araya konan her aygıt ve söz, gerçek sesleri perdeliyor, mahkûm kalıyor sahte kimlikleri temsil etmeye.
Benim yerime konuşuyor teknolojik aletler, benim yerime düşünüyor sanal bellekler. Neyi nasıl yapacağımı kendi tecrübe ve ilmime, kendi tarih ve istişareme bırakmadan kulağıma üflüyor son çağın Karunları. Sesler arasında hangi sesin kime ait olduğunu ve bu sesin hakikatle ne kadar alakalı olduğunu tespit etmek ne kadar güç artık!
İnsani ve vicdani bir sesi vardır insanoğlunun. İçerden gelir ve içtendir. İçindeki sese kulak verirsen ve yüreğin hakka doğru yönelmişse o ses seni kolay kolay fenalığa düşürmez. İnsan iyidir, yaratılış gereği iyidir. Öz ve cevher itibariyle güzeli ve iyi olanı arzu eder. Bu yaratılışın hikmeti gereği, kötü niyet ve fenalık taşımayan bir kalpten aksine bir ses de gelmez zaten.
Birbirinden farklı kaynaklardan birbirine benzemeyen sesler geliyor. Daha vahimi sesin kaynağı, kendini göstermediği gibi niyetini de saklamakta pek mahir. Doğruları haber ediyorum, bilgi veriyorum, eğlendiriyorum, hoş vakit vaat ediyorum perdesiyle emir kipinde komutlar veriyor bu sesin sahibi.
Hakiki ve doğru yerlerden ses işitmek lüzumu unutulunca ve insan nefsine hoş gelen sesleri duymaya heves edince sorgulamak, sual etmek akla gelmiyor. Bunu bilen dijital çağ, zihniyetini ve görüntüsünü saklayıp işi “dış sese” bırakıyor. Dış Ses; ekranların emir eri, emir komuta zincirinin maşa tutanı…
Ekranlardan sözü açtık, misal de oradan gelsin. Bir yarışma programı, seçilen kişiler evlerinde ağırladıkları misafirlere kendi elleriyle yaptıkları yemekleri sunuyor. Misafirler sofrada tattıkları yemekleri eleştiriyor ve arkasına puan veriyorlar. Hatırladınız programı; formatı da hatırladınız. Ev sahibi hazırlık yapıyor, misafirler güya eleştiriyor. Ortalık karışıyor, yemeğin filan konuşulduğu yok. Bizatihi seçilmiş oldukları belli karakterler yemekten çok kendini gösterme ve şov yapma peşinde. Asıl mesele şu ki yarışmacıların birbirine bu kadar kinlenmesine ve diş bilemesine sebep olan şey; dış ses…
Dış Ses, ondan aldığı lafı ona yetiştiriyor, masadaki mevzuyu alevlendiriyor, baktı hararet yok mevzuyu evirip çevirip sınıra getiriyor. Kabalaşmanın, saldırmanın, üste çıkmanın sınırı bu. Yemeği kim güzel yaptı değil kim daha çok çirkefleşti çekişmesi… Nitekim ekranların seyirci tarafından görünmeyen kısmında gerek sunucunun kulağına gerekse yarışmacılara sesiyle komut veren birileri var. Bunların niyeti de gelenek, görenek, değer, hoşgörü, vicdan, insanlık değil bu işi kaç paraya kaç kişiye pazarlarım hesabı…
Gürültülü bir çağda yaşadığımız gerçeği dış sesi duymamızı engellediği gibi duyduklarımızın doğru ve hak olduğu kanısını da zerk ediyor zihinlere. Verdiğimiz misalin ne kadar küçük ve basitçe bir örnek olduğunun farkındayız. Yaşadığımız ya da yaşatılan hayatın özümüzde ve cevher halinde bulunan insanlık binasına zarar verdiğini görmemizi engelliyor bu gürültü ve kulağımıza gelen dış ses…
Dış sese kulak vermek yerine sesin sahibine, sesin hangi kanaldan geldiğine ve sesin ne dediğine çokça dikkat etmek gerekiyor oysa…