15 Temmuz’da belki de son iki yüz yıldır Türk siyasi tarihinin hiç görmediği kadar dramatik olan ve halkın gösterdiği kahramanca karşı koyuşla engellenen darbe girişimi, ülke içi konjonktürü etkilediği kadar dış politikada da önemli gelişmelere ve yeni hamlesel adımlara yol açacak gibi görünüyor. Bu çerçevede, darbe sonrası dönemin en önemli dış politik gelişmesi olarak, Türkiye-Rusya yakınlaşması ve 9 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı ikili görüşme görülebilir.
Türkiye’nin yoğun gündemi esnasında belki gölgede kalmış olabilir; fakat Türk dış politikasının seyri açısından iki ülkenin tekrardan bir uzlaşıya varmak istemeleri oldukça dikkate şayan. Yeniden masaya oturma süreci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevkidaşı Putin’e yazdığı mektupla başlamış; uçak hadisesinden duyulan üzüntü (çok keskin bir özür olmasa bile) belirtilmiş ve Türkiye-Rusya arasında cereyan eden krizden bir çıkış yolu aranmıştır. Bu kapsamda 9 Ağustos tarihinde iki ülke devlet başkanları arasında St. Petersburg’da bir görüşme planlanmıştır.
Bu görüşmeyi önemli kılan şey; (Türk Akımı Doğalgaz Projesi, Rusya’nın gıda ithalatı, turizmde ilişkilerin geliştirilmesi ve vizeler gibi kritik konularla birlikte), iki lider arasındaki randevunun Türkiye ve Rusya arasındaki krizin bitirilmesine yönelik bir hamle olması ve 15 Temmuz FETÖ/PDY darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ilk yurtdışı seyahati olmasıdır. İlk seyahatin Rusya’ya gerçekleştirilmesinin önemi ise, Türk siyasi tarihinde tecrübe edilen darbe, ihtilal ve büyük terör saldırıları gibi makro ölçekli olaylarda, hadise esnasında veya sonrasında Rusya ile olan derin ve tarihsel ilişkilere “tekrardan” refere edilmesi ve bu şekildeki gelişmelerde Batı/Amerika müdahaleciliği rahatsız edici düzeye geldiğinde Doğu/Rusya’nın dostluğu ve işbirliği aranmasıdır.
Bu noktada ilk akla gelen soru, neden Rusya ile bir barışın arifesinde iken 15 Temmuz vakıasının vuku bulduğudur? Hem de İsrail ile henüz bir anlaşma imzalanmışken… 15 Temmuz darbe girişiminde Amerikan’ın dahli ispatlanır ve ortaya çıkarılırsa, Türk-Amerikan ilişkilerinin uzun bir süre sallantıya gireceği kesin görünmekle birlikte, Türkiye’nin dış politika yaklaşımlarında daha çok Rus (Sovyetler) yanlısı/eksenli bir çizgi ve siyaset izleyeceği öngörülebilir. Haliyle yakın zamanlarda bu konu medyada ve akademik çalışmalarda “Eksen Kayması” olarak dile getirilecektir. Fakat tuhaf olmayan şey, bir ülkenin dış politikasının esnek olması gerekliliği ve “kayma” olarak telakki edilen yeni hamlelerin aslında dış politikada bir çıkış yolu olarak denenmesidir. Mesele ülkenin var oluşu ve egemenliği ve halkının mevcudiyetinin devamını sağlamak ise dış politikada ittifaklar, ortaklıklar, işbirlikleri –ilkesel duruş saklı kalmak kaydıyla– normal olduğudur. Zira katı olan kırılır, elastik olan hamlesel olarak esner.
Türkiye-Rusya ilişkileri hızla normale dönerken, iki ülkeden sürpriz bir şekilde, Türkiye ile Rusya A milli futbol takımlarının, 31 Ağustos'ta Antalya'da özel bir karşılaşma oynamasına karar aldı. 9 Ağustos'ta Rusya'ya gidecek olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Putin'i bu maça davet etmesi beklenmektedir. Zira Futbol maçları seyircili (halk) oynanır ve top hızlı hamlelerle çevrilir (yeni dış politik adımlar). Yeni dönem Türkiye-Rusya ilişkilerinde bazı gelişmeler beklenebilir:
- Türkiye-Rusya arasında pek çok alanda (ekonomi-ticaret-yatırımlar, dış politika-diplomasi, bölge, enerji, turizm) yaşanan sorunlu ilişkilerde normalleşmenin yaşanması;
- Suriye meselesinin çözümü için ortak ve istişareli girişimlerde bulunulması ve bölgesel işbirliği ve ittifak imkânları aranması (political realignment in the region);
- 15 Temmuz sonrası ABD ile yaşanan krizin uluslararası ilişkilerde Rus desteğinin alınması ile ikame edilmesi;
- Türk akımı gibi Rusya ile enerji işbirliği kaldığı yerden devam ettirilmesi;
- Yakın ve dostça komşuluk ilişkilerine ve stratejik partnerliklerine vurguda bulunulması;
- Türkiye’de iç politik bunalımlarda Batı’nın gereğince hoşgörülü davranmadığı göz önüne alındığında Rus toleransının talep edilmesi;
- Batı’nın dengelenebilmesi için Rus desteği ve dostluğuna başvurulması;
- Türk desteğinin sağlanmasıyla Rusya’nın Esad’ın yönetimden uzaklaştırılmasını sağlaması ve Suriye’deki Rus askeri ve politik çıkarlarının güven altına alınması;
Burada altı çizilmesi gerekli husus, yukarıda son üç maddede ifade edilen hususların gerçekleşmesi durumunda Batı ile Türkiye ilişkilerin sorunlu bir mecraya girmesi ve Rusya ile yakınlaşmanın Batı’nın Ortadoğu bölgesindeki çıkarları için tehlikeli olarak görülme ihtimalidir. Rusya ile yeni yolda nelerle karşılaşılır bilinmez, ama her halükarda Türkiye’nin dış politikasında yeni eksenler arayışında olduğu sarih bir şekilde gözlemlenmektedir.