14 Aralık soruşturmasında davet edilmesine rağmen kendisinin gazete binasından alınması için üstün bir çaba harcıyan ve alaycı bir tavır takınan ‘’basın özgürlüğünün’’ mümtaz savunucusu, tribünlere oynamak adına gerçekleri ters yüz edilmesinde bir beis görmemiş, son yaşanan olaylarla birlikte dağılmaya yüz tutan tabanın kenetlenmesi için atılan hamasi nutukların gölgesinde ucuz kahramanlık gösterisini sahnelemiştir…
Son yaşanan olaylar dikkatlice irdelendiğinde, gerek gazete binasında gerek adliye önündeki nümayişlerde İngilizce pankartların ayyuka çıkarılması ve gerekse de sosyal medyada özellikle İngilizce paylaşımların yapılması, Türkiye’nin batıya jurnallenmesi amaçlı olduğunu gözler önüne seriyor… Batıdan gelen tepkileri de kendilerine yapılan haksızlığın bir kanıtı olarak gösterme gayretinde olan mahut yapının medet umduğu mihraklar göz önüne alındığında, Türkiye’den hiç haz etmeyen devletlerin yaşanan olaylar karşısındaki duruşlarına şaşırmak abesle iştigal olur… Bu minvalde bu yapı Batıya, Türkiye’ye saldırmak için dört gözle beklediği malzemeleri vererek ‘’bize operasyon yapılıyor, bizim Türkiye de olduğumuza bakmayın, çekinmeyin; Türkiye aleyhinde kara propaganda yapın, hükümet zor durumda kalsın’’ mı demek istiyor?
Takınılan tavırlardan anlaşıldığı üzere, Türkiye’nin yurtdışına jurnallenerek zarar görmesi onlar için üzüntü sebebi olmadığı gibi, kendilerine yâr olmayanın zarar görme durumunu büyük sevinçle karşılamaktadırlar… Hatırlanacağı üzere Türkmenlere giden TIR’ların durdurulması sonrasında, silah bulunduğu ve bu malzemelerin terör örgütlerine gittiği yalanını uzunca bir süre gündemde tutmuşlar, ve böylelikle Batı medyasında çıkan ülke aleyhindeki teröre destek veriyor haberlerine bu şekilde zemin hazırlamışlardı…
Türkiye’de seçmen kitlesine bakıldığında muhafazakâr kesimin ağırlıkta olduğu görülür ve bu muhafazakâr kesim inancının gereği olarak devlete karşı büyük bir saygı ve itaat hissiyle doludur ki devlete isyan etmez ve isyan edenlere, devlete kafa tutmaya çalışanları da tasvip etmez, benimsemez…
İllegal yollardan elde edilen ve devlet içerisindeki kadrolaşma ve örgütsel yapının deşifresi olarak tanımlanan gözaltı kararlarının sızdırılmasıyla ‘’basın özgürlüğü’’ kılıfında, tabandaki insanların toplanıp devlete meydan okuyan tavırların sergilenmesi, görev başındaki güvenlik memurlarına mukavemete varacak saygısızlıkların yapılması, kamuoyunda sizin haklılığınızın göstergesi olarak yorumlanmaz bilakis dini bir oluşum olan, ‘’altın nesil’’ yetiştirme derdinde olan bir yapının devlete bu denli refleks göstermesi halk arasında ‘’devlete meydan okuma’’ olarak algılanır…
Bu ‘’kahramanlık gösterileri’’nin altında okyanus ötesinden gelen ‘’teslim olmayın, direnin’’ çağrısına biat edilmesinin zuhur ettiği aşikâr iken, kamuoyu bu tavırları, huzurun ve asayişin temeli olan devlete karşı olan bir direnme olarak okumaktadır… Zira Gezi olaylarıyla popüler olan ‘’diren’’ kelimesi o dönemde epeyce gündem olmuştu… Lakin kamuoyu bu tarz söylemlerden pek hoşlanmamış ve bu tarz söylemlerle devlete karşı yıkıcı eylemlerin odağı haline gelen ‘’diren’’ kelimesini kullananları marjinal olarak niteleyerek devletin bekasına hizmet etmediklerine kanaat etmişti…
Birçok ülkedeki okulları dolayısıyla uluslar arası meşruiyetiyle övünen ve Güya ‘’hoşgörü ve kardeşlik’’ diye dertleri olan dini(?) bir yapılanmanın, bir soruşturma nedeniyle güvenlik güçlerinin davetine icabet etmek yerine, kendilerini halkın gözünde marjinal bir boyut kazandıracak şekilde ‘’diren’’meyi tercih etmesi akıl ile izah edilemeyecek kadar mantıktan yoksundur…
Yapılacak her türlü engellemelere rağmen bu soruşturmaların yapılacağı gün gibi ortada iken böylesi algı operasyonlarının yapılması ve okyanus ötesi sohbetlerle desteklenmesi, demoralize olan tabanın cezbeye getirilme isteğinden kaynaklandığını düşündürürken, bir yandan da Rusya hamlesiyle nedeniyle Türkiye’ye kara çalmak için bahane arayan Batı dünyasına, Türkiye aleyhinde propaganda oluşturma malzemesi olması için yapıldığı izlenimi vermektedir…
Selametle…