Önceleri ülkeler arasında ‘’diplomasi dili’’ denilen bir kavram vardı. İkili görüşmelerde ülke temsilcileri birbirlerine nazik davranır; her iki temsilci de beraber olmaktan mutlu olduklarını beyan eder; ikisi de, savunma alanındaki dayanışmanın ülkelerini güçlendirdiğine vurgu yapar; ticaret hacminin geliştirilmesi temennisiyle kadehler kaldırılırdı.
Bu karşılıklı komplimanları, reel politik için değil, her iki taraf birbirleri hakkında beslemiş olduğu düşmanca tavırları örtmek için kullanırlar; ülkelerine dönünce de birbirlerinin kuyusunu kazma planlarına kaldıkları yerden devam ederlerdi.
Riyakarlıklarının pek çoğunda demokrasi ve özgürlük maskesi kullanılır; hatta demokrasiyi , bir ülkeyi işgal etmenin gerekçesi yaparlardı. Bazen ne dediklerinden hiçbir şey anlaşılmaz, eski cumhurbaşkanlarımızdan birinin üslubu gibi nereye çeksen gider cinsinden olurdu.
Zaman zaman yaptıkları bilinçaltı gerçeğinin dile vurmasından kaynaklanan ( eski ABD Başkanı Bush’un Afganistan işgali öncesinde kullandığı bu bir Haçlı Seferidir gibi) hatalar(!), fiziki anlamda güçlü olmanın verdiği yapay bir özgüvenle hemen tevil edilerek , dünya kamu oyunun aptal olduğuna inanmamız istenirdi.
Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın’’ van münitinden’’, ve ‘’ben monşerlerin dilini bilmem, bilmek de istemem’’ beyanından sonra monşer retoriği, ABD ve AB içinde bir evrim geçirdi. Erdoğan’ın şeffaf duruşunu önce yadırgadılar, irkildiler, ürktüler falan ama sık tekrar onlara da bir bağışıklık kazandırdı. Kuzey Kore-ABD, ABD-Rusya, Rusya- Türkiye, Türkiye- ABD, Almanya-Türkiye, Türkiye- AB nin döküntü ülkeleri , Almanya-ABD arasındaki kullanılan dile bakın bakalım eski monşer dilinden eser var mı? Fakir de-zengin de; büyük de- küçük de üç-beş Arap ülkesi dışında herkes hasmına van münit çekiyor. Kimse gizleme ve gizlenme ihtiyacı duymuyor. Mesela, Afrin harekatı öncesi ABD, PKK’yı desteklediğini gizleme ihtiyacı duydu mu? Hayır. Erdoğan’dan hoşlanmıyorlar ama O’ndan da çok şey öğrenmişler diplomasi dili (!) adına. Ne hazindir ki, bu düşüncelerime desteği de Erdoğan düşmanlarından alıyorum. Çünkü O’nun perde arkasında ‘’sağlam’’ olduğunu düşmanları söylüyor. Çünkü ’’Güçlü bir lider olduğunu’’ düşmanları söylüyor. Çünkü’’ halka ne söz verdiyse bize de aynısını söylüyor, bundan hoşlanmıyoruz’’ sözünü de düşmanları söylüyor.
Şimdilerde, Mehmetciğin Afrin Harekatına özel , bir diplomasi dili(!) geliştirdi haçlı milleti. ‘’Endişe’’ ediyorlarmış. ‘’ Asli korkunun’’ sezeryanla yaptığı doğuma ‘’endişe’’ denir. Bunu onlar da biliyor. Korku acı verdiği için ya korkulan nesneyi yok edersiniz ya ondan kaçar ya da makulleştirerek rahatlarsınız.
Korkuyoruz diyemedikleri için daha yumuşak gibi görünen ‘’endişe’’ kavramını tercih ediyorlar. 15 Temmuzda yok etmeyi denemişlerdi . Şimdi makulleştirerek ölmemeye çalışıyorlar.
Çünkü korku obsesif bir hal alırsa ruhu öldürür. AB ülkeleri ve özellikle ABD de korku o hale gelmiş ki, Orta Doğuya yığdığı silahlara rağmen makulleştirerek ölümünü ertelemeye çalışıyor.
ABD, Rusya ve AB ülkelerinin korkuları derindir. ‘’Slavların yeniden doğuşunu hangi Rus istemez. Bu amaç için ister istemez İstanbul er ya da geç bizim olacaktır’’ diyen Dostoyevski bu arzusunu , sara nöbetinin birinde söylemiş olamaz demem yeterli galiba. Arzularının imkansızlığı korkusunun verdiği acıyla intihar edecekler. Derin korku zamanı daraltır. En kısa zamanda gerçekleşmesini diliyoruz Allah’tan. Yeter ki siz korkmayın.
Önceden ve şimdilerde, bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Selamlar.