Ülkenin gençleri işsiz..
İşsiz gençlik ise kayıp gençlik olmaya mahkûmdur.
Türkiye’de üniversite mezunu bir genç ömrünün ortalama 17 yılını eğitime harcamış demektir. 17 yıl.. İnanın dile bile kolay değil. Sadece öğrenci için demiyorum elbette. Onu bin bir emekle belki de borç harç ile büyük umutlarla okutan ana babalara sormak lazım o 17 yılı..
Peki, bu 17 yıllık maddi manevi zorlu süreçten sonra elimize ne geçiyor dersiniz? Hepimiz için olmasa da çoğumuzun eline kocaman bir hiç geçiyor. Depresyona giren gençler, umutları yıkılan aileler ve en sonunda işsizliğin ve boşluğun getirdiği kaçınılmaz son; kayıp nesil..
Türkiye’de 1970’lere kadar lise mezunu olmak önemli bir mesele idi. 70’lerden sonra ise “büyük adam” olmak ve iş sahibi olmak için üniversite mezunu olmak yeterliydi.
Zaman geçti, eğitim seviyesi arttı, üniversite sayıları arttı buna bağlı olarak da üniversite mezunu sayısı arttı. İlk bakışta bir ülke için bu gelişmeler oldukça olumlu. Fakat öyle olmadı. Eskiden üniversite mezunu olmak bir meziyetken şimdi sadece “diploma sahibi” olmaktan öteye geçemiyor.
Her şehirde üniversite kurduk. Çünkü üniversiteleri ilim yuvası görmekten çıktık ticaret kaynağı olarak görmeye başladık. Üniversitenin olduğu şehrin ekonomisi kalkınıyor. Bu bir gerçek.. Aileye 400 liraya kiraya veremeyecekleri evi öğrenciye bin TL’ye veriyorlar. Hal böyle olunca da ilim bir kenara bırakılıp işin karına bakıldı. Üniversite sayısı arttıkça artık her öğrenci üniversiteli oldu. Artık sadece başarılı olanların değil, herkesin diploma sahibi olabildiği bir sistem..
Oysa her şehirde birden fazla üniversite kurmak yerine olan üniversitelerin niteliğini artırma politikası uygulasaydık belki durum çok daha farklı olacaktı.
Fakat yinede bu noktada tek suçlu devletin eğitim politikalarıdır diyemeyiz. Tembellik bataklığına saplanmış yeni nesil de bir üniversiteye kapağı atayım, diplomamı da alayım gideyim düşüncesinde. Bu diplomanın yanında kendine katacakları en ufak bir adım atmıyorlar. Durum böyleyken diplomanın artık yeterli olmadığını ancak iş işten geçip mezun olduklarında anlıyorlar. Sonrasında ise tüm aile bireylerini saran ve etkileyen bir hayal kırıklığı..
Burada bir diğer unsur ise ana akım eğitim kurumları öğrencinin hayatı çözmesine çok fazla yardımcı olmuyor. Bu yine devletin eğitim sistemi ile ilgili izlediği yanlış politikadan kaynaklanıyor. Ben 17 yıl okuyup üniversite mezunu olurken işsizlik sıkıntısı çekiyor veya asgari ücrete talim ediyorken, liseden sonra “aman okusam ne olacak sanki” deyip hayatına üniversite olmadan devam etmiş birisi bugün benim iki katım ücretle çalışıyorsa bunda bir sıkıntı var demektir.
Üniversiteler veya fakülteler üstüne düşen görevi yerine getirmiyor. Ezberci eğitim sistemimizden üniversiteler dahi kurtulabilmiş değil. Bazı bölümler vardır okulda öğrenilir. Bazı bölümler vardır ki gidip sektörünün tozunu yutmadan asla öğrenemezsin. Fakat ne üniversite ne fakülte neler yapabilirizi düşünmüyor. Öğrenciyi bölümüyle alakalı sektöre yöneltmiyor. Müfredat ne ise teoriyi ezberletip puanını verip geçiyor. Kendi mesleğimden ve bölümümden yola çıkacak olursam, eğer sadece okul ile sınırlandırsaydım kendimi şuan bu köşede bu yazıyı yazamazdım. Hiç para almadan staj zorunluluğum olmadığı halde öğrencilik hayatım boyunca çalıştım. Mezun olunca Rabbim’e şükür işsizlik bunalımına girmeden işim oldu. Çünkü işverenin tek aradığı kriter; tecrübe. Diploma ortalaması 3.50 olan arkadaşlarım ise maalesef işsiz kaldı. Çünkü kolay kolay hiçbir işveren diploma ortalamasına göre işe alım yapmaz. Bu noktayı yeterince anladığımız zaman işler belki değişir..