Diploma mı, Şuur mu?

Mehmet Toker
Son sekiz aydır dünyayı ciddi anlamda etkileyen, Covid-19 yeni tip Coronavirüs salgını ile yaşamaya çalışıyoruz. Beş aydır ülkemiz özelinde verilen mücadeleler, yaşanan ölümler,  virüsün bulaş riski ve ölüme sebebiyet vermesi konusunda  ne derece tehlikeli olduğunu anlatmaya demek ki yetmedi. Her geçen gün yeni vaka sayısının artan bir ivme ile düşmesini, salgının hızını ve etkisini kaybetmesini beklerken; neredeyse hız kesmeden devam etmesi, bir çok soru işaretinin yanı sıra, "biz toplum olarak, nerede nasıl hata yapıyoruz?" sorusunu da beraberinde getiriyor. 
 
Yetkililer, Coronavirüse karşı en etkili korunma yönteminin, "maske, mesafe ve temizlik" olduğunu vurguluyorlar. Reklamlarda, haber bültenlerinde, kamu spotlarında sürekli bu konu gündeme getiriliyor. Ama buna rağmen toplumumuzda, virüsün hâlâ yayılmaya devam ediyor olması şunu gösteriyor ki; bu uyarılar birçok kimsenin bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyor hatta bir çoğunun bir  kulağından bile girmiyor. Bunun cahillikle izah edilebilir tarafı var mıdır?  Bu gelişmeler gösterdi ki öğretimden, diplomadan daha ziyade toplumumuzun eğitime,bilince, şuura ihtiyacı var. Diploma, insanların belirli bir alanda, belirli bir ilmi veya mesleki disiplinde  öğretim aldığını ispat mahiyetinde olsa da; insanların eğitimli olduğunun, şuur sahibi olduğunun bir göstergesi değil maalesef.  Günümüzde bir çok konuda olduğu gibi, istatistiki olarak diploma sahibi olanların, üniversite mezunu olanların sayısı her geçen gün artıyor. Fakat nefsini enaniyetten kurtaran, topluma karşı sorumluluklarının farkında bir birey haline getiren, bilinç sahibi yapan şuurlu bir eğitimden toplumun uzak kaldığını, yapılan öğretim faaliyetlerinin yeterli olmadığını görüyoruz.
 
Bayram tatili dolayısıyla metrekareye neredeyse dört insanın düştüğü sahillerin, plajların, eğlence yerlerinin görüntüleri ile karşı karşıya kaldık. İşin tuhaf tarafı bu insanların büyük bir kısmının kendilerini aydın! iyi öğrenim görmüş, eğitimli! kişiler olarak tanımlaması. Bir çoğunun, sahip olduğu diplomalardan dolayı iyi kazanan meslekler icra eden, mali olarak müferreh bir hayat yaşayan ve toplumun ekonomik  ortalamasının üzerinde yaşayan kimselerden olması. (Bir çoğu özel sayfalarında hesaplarında açız edebiyatı yapıyor o ayrı konu...)
 
Eğitimli insan, şuur sahibi olan, ince düşünen, kendi şahsiyetini oluşturmuş, zaman, mekan ve hadiseler hakkında bilgili/bilinçli bir uyanıklık halinde olması gereken insandır. Kendi şahsi çıkarlarını, kişisel zevk ve eğlencelerini, nefsani ve şehevi hazlarını en önde tutan, egoist ve egosantrik düşünen insanlar, öğrenim görmüş olsa da, diploma sahibi olmuş olsa da, şuur sahibi, eğitimli insan değildir. Eğitimin insana bilinç kazandırması gerekir. Bilinç, basit bir şekilde tanımlayacak olursak farkındalık ya da bireyin kendi varlığının farkında olmasını sağlayan süreçlerin bütünü olarak tanımlayabiliriz. Farkındalık dediğimiz zaman, bireyin çevresinde olup biten biyolojik, psikolojik, sosyolojik olaylarda farklı tavırlar geliştirmesi ve kendisi ile çevre arasındaki etkileşimi olumlu manada yeniden düzenlenmesidir. Ancak görüyoruz ki; toplumda kurallara (maske, mesafe, temizlik) uymayanlar arasında, yeni normal dönemdeki yapılması gereken tavır ve davranışlara uyum sağlayamayanlar arasında, birden fazla diploma sahibi olan, hatta akademik ünvanlar taşıyan, mesleki kariyer olarak toplumda üst basamaklarda yer alan, ekonomik yeterliliği ortalamanın  üzerinde olan pek çok insanın olduğunu görüyoruz.
 
Diplomalıların hâlâ bilinç sahibi olamadıklarını görüyoruz. Çene altına veya dirseğe takılan maskeler, diz-dize, göz-göze olacak şekilde mesafeyi hiçe sayan birliktelikler ve hâlâ temizliğin ahlaki bir davranış haline getirilemediği bir toplum. Böyle bir görüntü veren toplumun şuurlu bir toplum olduğunu söyleyemeyiz. Bunu söyleyemediğimiz içinde, günlük vaka sayısı binli rakamlarda seyretmeye devam ediyor. Salgının yayılım hızı ve okulların açılabilmesi ile alakalı gelecekle ilgili endişeler toplumda her gün yayılmaya devam ediyor.
 
Kolektif şuur dediğimiz insanların toplum merkezli yaşama anlayışı, maalesef seküler ve hedonist dünyada gözükmüyor. Şunu sormak gerekiyor ki; insanlar Marmaris, Bodrum, Datça, Antalya ve Ege sahillerinde, plajlarda, gece kulüplerinde, eğlence mekanlarında, üç beş gün güneşlenip, denize girip, içkili mekanlarda dans edip, sosyal medyada tatil  fotoğrafı paylaşmak için egoistçe hareket etmeselerdi, ölürler miydi? Elbettte ölmezlerdi. Ama kuralları hiçe sayarak bunları yaptıklarından dolayı belki ölecekler, belki de başkalarının ölümüne sebep olacaklar. Hedonist, egoist ve egosantrik dünya anlayışları toplumda salgının hız kesmeden devam etmesinin birincil sebepleri arasında.
 
Pandemi sürecinde toplumuzdan yansıyan insan manzaraları bize şunu öğretmiş olmalı ki; eğitim anlayışımızı, eğitim mantalitemizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Öğretimi,  kariyer/meslek merkezli devam ettirmekle beraber; eğitimi, şuur merkezli ve insanları bencilleştiren egosantrik anlayıştan uzak bir hale getirmemiz gerekiyor. Cahillikle mücadele, öğretilmiş cahillikle mücadeleden çok daha kolaydır.
 
Bugünkü  eğitim anlayışımız neticede; sorumsuz, bilinçsiz, sadece kendini düşünen, kendini dünyanın merkezi gibi görüp, dünyanın kendi etrafında döndüğü zannı ile hareket eden, kolektif şuurdan, bir arada yaşama anlayışından uzak, öğretilmiş cahiller yetiştirmektedir. Bugün millet olamamamızın (Dolar yükseldi diye zevkten dört köşe olanlar)  ya da aynı olaylarda millet olarak yekvücut tepki koyamamızın (15 Temmuz'da bankamatik kuyruklarına koşanlar veya marketlerden makarna stoklayanlar)  altındaki sebep de budur.
 
Beş aydır süren sağlık mücadelesinin akamete uğramaması ve başarısızlıkla neticelenmemesi adına, eğitim camiasının bilinçli, şuurlu insan yetiştirme konusunda yeni bir formül üretmesi, müfredatın millileştirilmesi konusunda yeniden düşünülmesi lazım. Belki sloganik bir cümle olacak ama "hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için" anlayışının belki de bu yola çıkarken kilometre taşı olması gerektiğini ifade edebiliriz. Millet olmak, sadece ortak dil ve kültüre yada ortak ırka sahip olmanın ötesinde aynı şuura, aynı ideale sahip olmaktır. Ben düşünesinden sıyrılıp, biz anlayışını toplumun her bir ferdine hakim kılabilmektir. Bu da insanları diploma sahibi yapmakla olmuyor. İnsanları şuur sahibi yapmaktan geçiyor. Maske, mesafe, temizlik kuralına en hassas olarak camiilerimizde ve namaz esnasında uyuluyor olmasının sebebi cemaatimizin şuur içinde ve ortak  bir ideal için saf tutuyor olmalarıdır. Çünkü camide, cemaatte ben yok, biz var.