Milletçe destan yazdığımız 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti. Bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de minnetle anıyoruz. Rabbim istiklal ve istikbalimizi her türlü tehlikelerden korusun.
Yüce Rabbimiz yaşama kılavuzu kitabımızda bin dört yüz sene önce ümmeti tehlikelere karşı uyarmıştı. Bu tehlikelerden birisi de dindar gibi görünüp de din ve dindarlarla mücadele edenlerin alâmeti farikalarının anlatılmasıydı. İslam için en tehlikeli düşman Müslüman kisvesinde olup da İslam’ı içten çökertenlerin tuzağıdır. Bunlar Hak suretinde görülen batıl suratlılardır. Furkan olan kitabımızdan Furkan bilincini edinmediğimiz sürece bunların ne büyük bir tehlike olduğunu anlayamayız. Onun için Kelam-ı Kadim’i iyi anlayıp yorumlamamız lazım. Yoksa Rabbim korusun bu ümmet 15 Temmuz hain darbe girişiminde olduğu gibi nice hainlerin darbe girişimine maruz kalır da farketme bilincine ulaşamadığı zaman ağır faturalar öderiz. İşte bu makalemizde dinin, dünya menfaatine nasıl âlet edildiğini Kur’an naslarından hareketle ortaya koymaya çalışacağım.
Müslümanlar için en tehlikeli inanç gurubu kalbinde küfrünü gizleyen, diliyle iman ettiğini söyleyen münafıklardır. Bunların ameline ‘riya’ denilir. Riyâ, ahiret ameliyle dünya menfaati elde etmektir. İnanmadıkları için müminlerle tam bir iş birliği içinde olmadıkları gibi gizli kâfirlikleri anlaşılmasın diye de kâfirlerle tam bir iş birliği ve dayanışma yapma imkânını bulamamaktadırlar. Bunlar, dini ve dini değerleri kişisel çıkarlarını elde etmek için kullanırlar.
Öte yandan insanlık tarihinde münafıklardan başka Allah adıyla insanları kandıran şahıs planında da bazı figürler ortaya çıkmıştır. Bu zavallı kişilik fukaraları, dini araç haline getirerek makam ve mevki uğruna zalimlerin bekası için dua etmişler ve onların yaptığı batıl eylemleri ayetlerle tahkim etme cihetine gitmişlerdir. Tefsir ve tarih kitaplarında bu tip bilginlere “Bel’âm” adı verilir. Bunlar, Kur’an’da dünyevi güç devşirmek adına dini araç sallaştırmak suretiyle İslam’dan sıyrılıp, şeytanın peşine taktığı, kimseler olarak anlatılır. Hatta bu kimseler, bitmek bilmeyen tutku ve şehvet sahibi bir köpeğin durumuna benzetilmişlerdir. (Bkz. 7/Araf 175-176). Bel’am’lar, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların bekası için fetva verir ve yorumlarda bulunur. Allah’ın ayetlerini ucuz çıkarları için satmaktan çekinmezler.
Kur’an’da İlahi bilgi sahibi olduğu halde, bu bilgiyi yanlış mecralarda kullanan Bel’âmdan başka yine dini kullanarak sanat yoluyla insanları baştan çıkaran Sâmirî isimli bir figürden de bahsedilir. Hz. Musa (a.s) Rabbine münacatta bulunmak üzere tur dağına gittiği zaman Sâmiri altından bir buzağı heykeli yapar, sonra da halka dönerek buna tapmalarını ister. (20/Taha 88). Sâmirî, sadece rüzgâr estikçe böğürtü sesi çıkaran altından buzağı heykelini yapmakla kalmamış, avam nası saptırmak için sanatına fizik ötesi bir boyut katmıştır. Kendisinin diğer insanların göremediklerini gördüğünü söylemiş hatta peygamberi kullanarak elçinin ayak izinden de bir avuç toprak alıp buzağının üzerine atarak onun ses çıkarmasını buna bağlamıştır. “Samirî’nin, "ben onların görmediği şeyi gördüm” demesi, kendisini yücelterek toplum üzerinde güç devşirme biçimidir. Kur’an tüm bu hileleri, Sâmirî’nin bir tuzağı olarak sunmuştur. (Bkz. 20/Taha 96).
Yukarıdaki örneklerden hareketle söylemek gerekirse, insanlık tarihinde kötü amaçları gerçekleştirmede dinin, dini sembollerin ve kutsalın dünyevi çıkarlar uğruna kullanılması ve istismar edilmesi hiç eksik olmamıştır. İslam Dünyası bu acı deneyimi ilk defa Türkiye özelinde 15 Temmuz 2016 tarihinde başarısız bir darbe girişimiyle yaşamıştır. Bu sebeple, Allah adını kullanmak suretiyle batılın kuvvetlenmesi için çalışan din kisveli yapıları de iyi tanımak gerekir. Bu tür yapılarla zamanında hukuki ve ilmi mücadele verilmediği zaman, faturası ağır olabilmektedir. Temeli din istismarına dayalı bu yapılar üzerinde başta İlahiyat Fakülteleri olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığımız oluşturacağı ilmî araştırma komisyonları marifetiyle ciddi bilimsel çalışmalar yapmalıdırlar.