Geçen yüzyılda sömürge dönemi yaşamış İslam dünyasının muhtelif köşelerinde ya da Batı’da yaşamış bazı Müslüman aydınlar ve bilim adamları ya doğrudan veya dolaylı olarak mantıkçı pozitivizmin etkisinde kalarak dinin sem’iyyatla ilgili konularını modern bilimin yöntemleriyle anlamaya çalışmışlardır. Mantıkçı pozitivizmin elinde bilim, salt maddi gözlem ve laboratuvar ortamında deney konusu olan şey olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, din ve metafizikle ilgili konular anlamsızdır. Halbuki bilim, verilerle hareket eder, doğrulayamadığını değil, yanlışlığını ortaya koyduğu şeyleri inkar eder. Bizde bilimcilik, bilim olmaktan çıkmış bir ideolojiye dönüşmüştür. Bu sebeple bilimcilik oynayanlar, önyargılı olarak dinle ilgili doğrulayamadıkları meseleleri reddetmektedirler.
Bilim ve dinin ilgilendiği ortak nokta; “varlık”tır. Bilim varlığa “nasıl?” sorusunu sormalıdır. Örneğin, su nasıl meydana geldi? Anne karnında ‘cenin’ nasıl oluştu? Isınan metaller nasıl genişler? İşte bilim bu soruları tecrübe ile laboratuvar ortamında çözümleme yoluna gider. Örneğin, su, iki hidrojen bir oksijenden (H2O); cenin, ana rahminde babanın spermiyle annenin yumurtasının aşılanmasından meydana gelmiştir. Metaller ise, ısınmadan dolayı uzar cevabını verir. Din ise varlığa, “niçin?” varoldu sorusunu sorar. Varlığın başlangıç ve sonuyla ilgilenir. Varoluştan amaç nedir? sorusu dinin alanına girer. Çünkü hayatın bir anlamlar dünyası vardır. Mesela, insan niçin yaratıldı? Bitikler, hayvanlar, su, ateş, toprak, güneş, ay, yıldızlar, atmosfer vs. niçin yaratıldı? Niçin, yaratılışta amaçlı bir düzen vardır? İşte bu ve benzeri sorulara cevap vermek “din”in alanına girer. Çünkü eşya ve olgular bize, sadece mikroskoplu bilim adamları tarafından açıklanmaz, aynı zamanda peygamberler, şairler ve ressamlar tarafından da açıklanır. Bunları da görmek gerekmektedir. İşte katı akılcılığı ve deneyciliği mutlak anlamda bilginin tek kaynağı olarak görmek olay ve olgulara objektif bakmayı engellemekte ve insanı kör bir kuyuya hapsetmektedir.
XX. Yüzyılın başlarında aşırı rasyonalizm ve pozitivizmin etkisinde kalan bazı Müslüman aydınlar, modern uygarlığın beklentileriyle teolojiyi bağdaştırma yoluna gittiler. Bu biraz da yenilgi psikolojisinin yansımalarından kaynaklanıyordu. İslam’a pozitivizm zaviyesinden yaklaşanlar; melekleri tabiat kuvveti, Cebrail’i peygamberde bulunan vahiy melekesi, şeytanı kötülük metaforu, Cin’i yabani insan, Hz. Adem ve Havva kıssasını metaforik bir söylem biçimi, Hz. Musa’nın asasını denize vurmasıyla meydana gelen mu’cizeyi, tabiat olayı olarak yorumlamışlardı. Çünkü mu’cize olağanüstü bir olaydı. Protestan dindarlık da her türlü olağanüstü olaya rasyonal çerçeveden yaklaştığı için mu’cizeyi reddedecekti. Görüldüğü gibi Protestan bir İslam anlayışı geliştirmek isteyenler, vahyi aklîleştirelim derken, birçok inanç sorununun doğmasına yol açmışlardı. Yağmur-dua ilişkisine olumsuz yaklaşımlar da bu örneklerden hali değildir. Çünkü bu olgusal zihniyet yağmur duasına çıkmayı tarım çağının dindarlığı olarak görmektedir. Maddi alanda modernleşmenin gelişmesiyle birlikte ona göre tarımda sulama kanalları açılmış ve sun’i gübreleme gibi rasyonel tedbirler ortaya çıkmıştır. Artık yağmur duasına çıkmaya gerek yoktur. Hâlbuki bir çiftçinin tarımda modern araç ve gereçleri kullanması, sulama ve gübreleme yeniliklerinden istifade etmesi duaya ihtiyacı hiçbir zaman ortadan kaldırmaz. İslam insanın yararına olan modern araçların üretimine karşı değildir. Herhangi bir Müslüman bir şeyin meydana gelmesi için sebeplere sarılır, sonucunu da Yüce Allah’a havale eder. İslam’da bunun adına tevekkül denilir. Tedavi olmak için doktorun verdiği ilacı kullanır ama duayı da dilinden düşürmez. Bugün yaşadığımız çağda, ultra sanayi döneminden dijital yeni bir çağa adım atıyoruz. Bütün bu gelişmelere rağmen, yeterli yağış alamadığımız için göl ve barajlarımızın doluluk oranı gittikçe düşüyor. Böyle olunca senin modern tarzda inşa ettiğin sulama kanalların ve ürettiğin gübreler de bir işe yaramıyor. Keşke bu pozitivist ve biraz da protestan zihniyetli insanlar, hakikatin başka yollarının da olabileceğini bir düşünseler. Bunlara Allah hidayet versin demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.