Kişinin zihninden uzaklaştıramadığı düşünce ve dürtülere psikolojideobsesyondenilir. Zihinde oluşan bu takıntılar, İslam’da ise sadece “vesvese” kavramıyla isimlendirilir. Vesvese, sistemli bir zihin faaliyetine dayanmayan, zaman zaman kendiliğinden beliriveren hayal türünden meydana gelen psikolojik rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklar, bazen insanın her şeyde mükemmeliyetçi oluşundan, bazen genetik, bazen de vesveseye daha yatkın oluşundan kaynaklanabilir. Bu tip takıntılı kişiler tedavi edilmedikleri sürece sıkıntı ve huzursuzluğa düşerler. Bununla da kalmaz bu huzursuzluk hali, kişinin gündelik yaşamını ve davranışlarını olumsuz yönde etkiler. Çünkü vesvese, yapılmaması gereken konuları akla getirir. Bu takıntılı durum değişik alanlarda ortaya çıkar. Bu alanlardan birisi de “din”le ilişkili alanlardır.
Dini konularla alakalı, aşırı vesveseci kişiler, inanç ve görüşlerine tam karşıt bir biçimde ve sıkıntı meydana getirecek şekilde dini içerikli takıntılı düşünceleri düşünmekten, kendilerini alıkoyamazlar. Faraza böyle bir kişi düşünelim. Tam namaza durmuş ve secdeye varmıştır. O esnada hayalinden “acaba Allah var mı?” ya da “ölüm ötesi bir hayat var mı?” gibi kendi kendisiyle çelişecek düşünceler geçirmeye başlar. Sonra da kendi kendine ben dinden-diyanetten uzak bir kimse miyim de bütün bunlar benim aklıma geliyor? der. Gittikçe bu düşünceler üzerinde yoğunlaşır. Hayalinden geçirdiği bu düşünceleri daha sıkı bir şekilde kontrol ettikçe, sanal bir düşünceyi “fiili” bir hale getirmenin yollarını zorlar.
Vesvese tedavi edilemeyecek psikolojik bir rahatsızlık değildir. Takıntılı ve kaygılı kişilerde sanal düşünce ile reel gerçeklik arasındaki fark telkin yoluyla tedavi edilebilir. Örneğin bu tip kişilere şu sorular sorulabilir: Aynadaki yılanın sureti, insanı ısırır mı? Ekranda görünen bir ateş, insanı yakar mı? Elbette cevabımız “hayır”dır. İşte bu misallerin anlamsızlığında olduğu gibi, insanın zihnine gelen Allah’ı, peygamberi, âhiretiinkar görüntüleri de söze dönüşmedikçe kişinin itikadını bozmaz ve imanını ortadan kaldırmaz.
Yine bu konuyla ilgili şöyle bir misal de verilebilir. Uyurken rüyasında adam öldürdüğünü gören bir kimsenin uyanınca karakola gidip, kendisini ihbar ettiğini düşünelim. Bu adama polisler ne der? “Galiba aklını kaçırmışsın sen. Rüyada görülen bir şey hayalden ibarettir ve bunun bir gerçekliği yoktur. Git yoluna be adam” derler. İşte bunun gibi kötü sözleri hayal etmek kötü olmadığı gibi, irade dışı dini değerleri inkâr etmeyi hayal etmek de küfür değildir. Sapıkça bir şeyi düşünmek de sapıklık değildir. Mantık ilminde hayal etmek nasıl hüküm değilse, hayalden geçen şeyler de hüküm değildir. Bu sebeple kötü şeyleri düşünmek ve hayal etmek, söze dökülüp uygulamaya konulmadıkça dini açıdan insana bir sorumluluk getirmez.
Bizi rahatsız eden ve özellikle inanç konularında saplantı haline gelen vesvese benzeri düşünce ve davranışlardan şu şekilde kurtulabiliriz:
Vesveseden kurtulmanın ilki,istiâze ile samimiyet içinde Allah’ı anmak, vesvese ve şeytandan Allah’a sığınmaktır. Çünkü Kur’an’da, şeytanın vesvese ve tuzaklarından kurtulmak için Allah’a sığınmak gerektiği tavsiye edilmişti. (16/Nahl 18). Bizler de dilimizden: “Kovulmuş olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım ”cümlesinieksik etmeyeceğiz.
Diğeri, kişinin, kalbinin onaylamadığı, isteği dışında içinden geçen düşüncelerin kendi inanç ve düşünceleri olmadığını bilip; kötümserlik, endişe ve korkudan uzak durmasıdır. Hayalden geçen düşünceler, söze ve uygulamaya dökülmedikçe sorumluluk yoktur. Nasıl ki, yılanın aynadaki yansıması insana zarar vermezse, irade dışında hayale gelen görüntüler de kalbe ve dine zarar vermez.
Velhasıl, vesveseye kapılan kimseler, İslam dininin “kolaylık” dini olduğunu, Allah’ın kulları için zorluk değil kolaylık dilediğini bilmeli ve ameli hayatlarına ara vermeden devam etmelidirler. Eğer bu kimseler, içlerinden geçen olumsuz düşünce ve sahnelere önem verirlerse rahatsızlıkları gittikçe artar. İşte bu vesveselerden kurtulmanın yolu, bu tür vesveselere itibar etmemek, hiçbir şey yokmuşçasına normal hayatlarını sürdürmektir.