Her insan hatalar yapar. Müslüman da yapar. Ancak Müslüman’ı diğer insanlardan ayıran özellik, hatasının farkında olması, hatasını kabul etmesidir.
Doğruya yanlış, yanlışa doğru deniyorsa bilin ki orada ciddi bir sıkıntı vardır. Bir de bunu yaparken, kendisinin yanlış olduğunu görmeyip, doğruyu yaptığını zannediyorsa, vay onun haline…
Haa bir de dilde, görünüşte doğru ve dindar olanlar var ki, onlar hiç de göründüğü gibi değil…
İşte Türkiye’de de öyle bir kesim var ki? Ne yaptıkları belli ne de söyledikleri…
Bizim Konya’nın şivesiyle çeşitli videolara dublaj yapan ağabeyler var. Dalga Dublaj Takımı. Onların yapmış olduğu bir dublajda şöyle diyordu:
Geçmişini unutup, geleceği inşaa ettiğini zanneden, nice dindarların sermayedar olunca, nasıl dinidar olduklarını da gördük...
Dalga Dublaj Takımı diyip geçmeyin. Bu cümleyi kurmak veya kullanmak her insana nasip olmaz. Kemal Sunal filmleri misali bir cümle.
Kemal Sunal filmlerinde de aslında komedi değil, toplumun kanayan yaraları ve toplumun karakterindeki bozulmalar işlenir. Derler ya hani hem düşündürüyor hem güldürüyor. Anlayabilen için öyledir.
Yukarıda Dalga Dublaj Takımı’nın dublajlarında kullandığı cümle de öyle. Gülmek için değil düşünmek için kullanmak lazım.
Şimdi neden kullandım bu cümleyi. Türkiye tam da o cümleye yakışan kişilerin istila ettiğin bir alan haline geldi.
Para, şan, şöhret, siyaset dindarlığı unutturdu dinidarlığı öğretti bu insanlara. Adamla konuşsan âlim sanırsın. İş icraata gelince riya, yalan, dolan, hırsızlık, hakka girme diz boyu.
Hep bir ikiyüzlülük… Senin yüzüne gülenler arkanı dönünce dedikodunu yaparlar. Bunu yaparken de dini kullanırlar.
Türkiye yıllardır böyle bir sınavın içinden geçiyor. İşin sonu nereye varacak bilinmez.
Konuyu merhum Abdürrahim Karakoç üstadın bir dörtlüğüyle bitirmek istiyorum. Ne güzel söylemiş rahmetli;
“Bu kirli düzenin düzenbazları,
Azrail'e rüşvet vermeyi dener.
Ölünce dünyanın en kurnazları,
Torpille cennete girmeyi dener.”
Sevgi, saygı ve dua ile…