Din ve Vicdan Özgürlüğü

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslâm bilginleri, dini, akıl sahiplerinin kendi özgür iradeleriyle bizzat tercih ettikleri inanç ve yaşama biçimidir, şeklinde tanımlarlar. Çağdaş anlayışa göre de din ve vicdan hürriyeti, kişinin hiçbir baskı altında kalmadan dinini serbestçe seçme, öğretme, yayma, telkin etme, okutma ve emirlerini yerine getirme gibi faaliyetleri de kapsar. Bu tanımlamalara göre din ve vicdan hürriyeti, sadece vicdanlara havale edilen bir anlayış değil, yaşama, yayma, kurumlaşma gibi uygulama tarzlarını da içine almaktadır.

Dinin bir vicdan işi olduğunu, iman ya da inkârda zorlamanın olmadığını bize en iyi anlatan Bakara Suresi’nin 256. ­âyetidir: Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.” Bir defa bu âyete göre insanlara zorla dini kabul etmeleri için baskı uygulamak, İslâmî bir tavır değildir. İman, tamamen hür irade ile ve gönülden gelen bir kabullenmeye dayalı bir gerçekliktir. İyi niyete, iradenin tercihine dayanmayan ve gönülden benimsenmemiş bir dindarlık, din açısından inkârla eşit tutulan nifak anlamına gelir ve fertte kişilik parçalanmasına yol açar. İslâm hiçbir zaman böylesi bir sonuca rıza göstermez.

İslâm, insanın tahkike, araştırmaya yönelerek bir şeyi apaçık delilleriyle öğrenerek yakînî bilgiye ulaşmasını temel veri olarak öne alır. Çünkü bu manada fert ve toplumun bilgi seviyesi yükseltilmeden o konuda kognitif bir bilgi sahibi olunmadan tercihte bulunmak sağlıklı bir seçim olmaz. İnsanın kalbinin ve aklının önündeki engeller bertaraf edilecektir ki, insana özgürce düşünebilme ve özgürce irade beyanında bulunabilme imkânı doğmuş olsun. Bundan dolayı Allah insanı bilgilendirmek için beyyine indirmiş, farketme bilincine ulaşması için furkan göndermiş ve kısaca yol göstermiştir. (İnsan, 76/3). Bütün bu ilâhî bilgilendirmeler insanın bilinçli karar vermesine hizmet içindir. Nitekim bu husus Kur’an’da şöyle açıklanır: “Eğer Rabb’in dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi hakkı benimseyip iman ederdi. Yoksa sen inanmaları için zor mu kullanacaksın?” (Yunus, 10/99). Bu âyetten anlaşıldığı kadarıyla Allah insanların irade hürriyetine müdâhale etmemektedir. İnsanın iman ve küfür konusundaki tercihini, irade beyanını bizâtihî kendi kararına bırakmaktadır: “De ki: Hak Rabb’inizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin” (Kehf, 18/29). İnanç seçiminde her insan iradesini özgür bir şekilde kullanma hakkına sahiptir.

Öte yandan, İslâm tarihindeki fetih hareketlerini, zorla toplumları Müslüman yapma girişimi olarak anlamak doğru değildir. Fetihlerin temel maksadı, fert ve toplumların inanç, düşünce ve vicdan hürriyeti bağlamında kalp ve akılları önündeki engelleri ortadan kaldırmaktır. Bu illâ da askerî cihad yoluyla olacak anlamına gelmez. Asıl cihad, ahlâkî ve düşünce alanında yapılandır. Bazı çevreler cihadın, inanç özgürlüğünü ortadan kaldırdığına dair daha çok şu âyeti delil olarak getirdiklerini görüyoruz: “Fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın” (Enfal, 8/39). Âyetteki fitne kelimesinin asıl anlamı, inanç ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırmaktır. İşte İslam din ve vicdan özgürlüğünü ortadan kaldıran eyleme fitne demiş ve bu bu fitne ile mücadele etmeyi emretmiş, herkes için geçerli bir din ve vicdan özgürlüğü ortamı sağlamayı esas almıştır. Kur’an’da; “dinin Allah için olması ”pasajının manası, inanan ve dininin gereklerini yaşayanlara baskı yapılmaması anlamın gelir. Bu açıdan İslam din ve vicdan özgürlüğünü koruma konusunda hassasiyet göstermiştir.