Din, kültürün oluşturulmasında en belirleyici etken olduğu gibi, medeniyetlerin ruhunda da her zaman var olmuştur. Tarih bize, her medeniyetin arka planında mutlaka dinin, inanç sisteminin ve dini değerlerin mevcut olduğunu göstermektedir. Din olmadan ne kültürden, ne de medeniyetten söz etmek mümkün olabilir.
Bu bağlamda din, şehir/medine ve medeniyet arasında Arapça gramer bakımından yakın bir ilişki vardır. Farabi’nin dediği gibi, tedeyyün(din) olmadan temeddün (medeniyet) olmaz. Bunun en açık örneği, Hz. Peygamberin getirdiği dinin, Medine’de bir İslam medeniyetini vücuda getirmesidir.
Eğer, insanlık tarihinde nübüvvete ait bir başlangıç, nebevî bir ilk hareket olmasaydı, beşerî bir medeniyetin meydana gelmesi mümkün olamazdı. İnsanlığın bugün sahip olduğu teknik medeniyet, ilahi yol göstermekle gelişip ilerlemeler kaydederek günümüzdeki mükemmel seviyesine ulaşmıştır. Eğer hâlâ, yaşadığımız yüzyılda dinle sorunlu toplumlarda bile; helal kazanç, emeğe saygı, ailenin mahremiyeti ve önemi, adalet, danışma, yardımlaşma, affetme, merhamet, iyilik duygusu, barış, ötekine saygı, hukukun üstünlüğü, hoşgörü vb. gibi ahlaki değerler varsa, bütün bunlar o toplumun kültür halitası içerisinde kalmış nübüvvetin kalıtımsal mirasının bir göstergesidir.
Tevhidin tarihinde bütün Peygamberler, sadece dinin uygulanmasıyla ilgili konularda değil, medeniyetin yapı taşları mesabesinde olan zanaat, san’at ve teknik konularda da toplumlarına yol göstermişlerdir.
Ünlü İslam mütefekkiri Malik b. Nebi’nin dediği gibi, bugün Müslümanların en büyük problemi, medeniyet problemidir. Başka bir medeniyetin ürününü kullananlar ve ona tabi olanlar, bir medeniyet kuramazlar.
İslam medeniyetinin liderlik manasında hız kaybı XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren uygarlık düzleminde düşüş göstermiş, yalnızca maddi düzlemde Avrupa’nın 200 yıl gerisine düşmüştür. Batı ile aramızdaki açığı kapatabiliriz. Medeniyetimizin diriliş tohumları olan ahlâki erdemler hala canlı ve hayatiyetini sürdürmektedir. Peygamberlerin getirdiği evrensel medeniyet değerleri insanın doğasına ve yaşamına uygun tümel manada evrensel değerler olarak hâlâ keşfedilmeyi beklemektedir.
İslam medeniyeti, ölü bir medeniyet değil diri ve yaşayan bir medeniyettir.
Bilindiği gibi İslam’ın; aklı kullanma, yeniliklere açık olma, ilmi teşvik etme, ahlak, hoşgörü gibi değerlere önem verme, dışa açıklık siyaseti izleme, her şeyde itidali koruma, anti sömürgeci bir karaktere sahip olma gibi özellikleri vardır. İslam dünyası bu özellikleri ve yenileyici dinamikleri hayata geçirdiği sürece, Müslüman kültürü ve medeniyeti yeniden kendisini üretecektir.
Medeniyetimizin yenilenmesi, bizim yenilenmemize bağlıdır. Muhtaç olduğumuz enerji, peygamberlerin ve özellikle Hz. Peygamberin getirdiği İslam dinamizminde mevcuttur. “Şimdi, yeni şeyler söyleyenler” medeniyetler alanındaki rekabette galip geleceklerdir.