Bugünün çocuklarına ve gençlerine duygu ve değer eğitimi günlük yaşam üzerinden birlikte verilmelidir. Günümüzde çocukların oyunları savaş üzerine kuruludur. Bu oyunlar çocuklarımızda duyguyu öldürmekle kalmıyor, mekanikleşme beraberinde ruhsuz, bedbin ve kötümser insanların yetişmesine hizmet ediyor. İşte bu sebepten dolayı duygu eğitimi verilmeden inançlar anlatılamaz, diyoruz. Sevgi, acıma, merhamet, sadakat gibi duyguları geliştirici oyunlar, öykü, sinema, kısa filim vidoları gibi vasıtalardan yararlanılmalıdır. Anne-babalar çocukları ile iletişim kurarken bilinçli olarak bu duyguları kullanmalı ve çocuklarının bu duyguları öğrenmesini sağlamalıdır. Yerine göre bu duygu ve değerler günlük yaşam üzerinden verilmelidir. Mesela deprem, sel baskınları ve yangınlar gibi doğal afetlere maruz kalan ailelere yardımlar çocuklarımızla birlikte yapılmalıdır. Hatta bizzat onlara yaptırılmalıdır. Arkasından da neden yardım ettiğimizi anlatırken dini referans sistemimize müracaat edilmelidir. Örneğin Hz. Peygamber (a.s)’dan: “Kim dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı mü’minden giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir” rivayetini hatırlatmalıyız. Böylece çocuklarımıza erken yaşlarda hem iyilik yapmayı öğretir hem de Allah, peygamber, din sevgisine dayalı inanç eğitimini vermiş oluruz. Yine Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif kitabından hikâye-i deve, güvercin ve geyik gibi öyküler yer alır. Bu öyküleri okumak bile çocuklarımızda ve gençlerimizde acıma, yardımlaşma, sevgi ve merhamet duygularını geliştirir
Bir başka açıdan eğer çocuklarımıza ve gençlerimize ebeveyn sevgisini verir, her konuda yeterli olduğumuzu hissettirirsek, onlara güven duygusu vermekle kalmayız aynı zamanda ailenin en önemli sosyal destek kurumu ve sığınağı olduğunu güçlü bir şekilde hissettirmiş oluruz. Bu güçlü duygu hem onları dışarıda bekleyen tehlikelere karşı korur ve hem de onlara özgüven duygusu kazandırır. Bütün bunlar çocuklarımıza ve gençlerimize hayatın içinde verilmelidir. Çünkü dinimiz, dinli hayat ve hayatlı bir dindir. Örneğin, alış-veriş yapmak için markete birlikte gidebiliriz. Orada hem ihtiyaçları ve hem de para harcamanın nasıl olması gerektiğini yaşayarak çocuklarımıza gösteririz. Alış-veriş ortamları da duygu ve değer aktarmanın iyi bir mekânıdır. Geçenlerde bir arkadaşımız altı yaşındaki bir çocuğu ile markete gitmiş. Kasiyer yanlışlıkla başka birisinin poşetini onların poşetinin içerisine koymuş. Eve geldiklerinde olayı fark eden baba, mutlaka bu poşetin sahibine verilmesi gerektiğini, eğer verilmezse kul hakkını ihlalden haksızlık yapılmış olacaklarını çocuğuna anlatmış. Ertesi günü yine çocuğunu da yanına alarak bu poşeti markete gidip kasiyere teslim etmişler. Çocuğu, baba kimse bilmiyordu neden bu poşeti verdik? diye sorunca, baba, evladım bu haksız kazançtır. Dinimizde başkasının hakkını yemek yasaklanmıştır, şeklinde hak-hukuk, helal-haram ve haksız kazanç kelimelerini çocuğuna bir güzel yaşanmış bir olay üzerinden anlatmış.
Bir başka soru çocuklarımıza ve gençlerimize “iyilik” kavramını nasıl kazandıracağız? Örneğin, evin annesi, yaptığı bir yemeği evladıyla kapı komşusuna gönderdiği zaman komşusunun güler yüzü ve teşekkürüyle karşılaşan bu çocuğumuz, yaptığı bu eylemin bir iyilik eylemi olduğunu kavrar. Anne bu iyilik davranışının arkasından, çocuğuna, Hz. Peygamber (a.s): “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna ikram etsin” hadisini hatırlatırsa hem iyilik kavramı ve hem de Allah, peygamber ve ahiret gününe iman gibi konular onun saf gönlünde yer eder. Böyle bir atmosfer içinde yetişen çocuklarımız kolay kolay inkârcı ve sapkın akımların tuzağına düşmezler. Zaman içinde Yüce Allah onlara imanı sevdirir ve gönüllerinin süsü kılar. Onların zihin ve gönül dünyalarında inkâra karşı bir sevimsizlik oluşturur.
Sonuç olarak bugünün çocuk ve gençlerine İslam’ı sevdirmek ciddi bir emek ve sabır ister. Bizler, çocuklarımızdan ve gençlerimizden gelen din ve ahlakla ilgili duymak istemediğimiz soruları bastırmak yerine, iknaya dayalı bir şekilde cevaplandırmalıyız. Gençler bir ırmak gibidir, onların önüne set çekerseniz yıkar, geçerler. Esas olan set çekmek yerine siz alanı birlikte genişletirseniz onları kaybetmemiş olursunuz. Eğer bunu yapmazsak bir taraftan sosyal medya, bir taraftan kötü akran çevresi ve sokak çocuklarımızı ve gençlerimizi hem bizden alır ve hem de bize yabancılaştırır. Şayet bu mesele ertelenir ya da başkalarının insafına bırakılırsa maliyeti çok ağır bir şekilde bize geri döner. Dolayısıyla zamanında duygu eğitimiyle birlikte değer ve inanç eğitimini yaşayarak vermeliyiz.