Din, akıl sahiplerinin kendi irade ve istekleriyle tercih ettiği bizzat hayrolan ve peygamber tarafından tebliğ edilen şeylere götüren ilahi kurallar manzumesi, şeklinde tanımlanır. Bir bütün olarak din, insanın Allah’la, hemcinsleriyle ve varlıkla olan ilişkilerini vahiy düzleminde kurar. Gerek kutsal metinlerin dil ve üslûbu, gerekse bu metinlerin anlaşılması, yorumlanması ve insanlara anlatılması açısından din dili son derece önemli bir işlev görür. Zira dinin kendisi kadar dinî terim ve kavramlar da saygın ve dokunulmazdır. Bu sebeple kavramların yanlış anlaşılmasına yol açacak bir müdahale, özellikle dinî düşünce alanında birçok problemin doğmasına neden olmakla kalmaz, bilgi, varlık ve değer ilişkileri arasında alt-üst olmaların yaşanmasına yol açabilir.
Ne yazık ki geçmişte ve günümüzde zaman zaman din dili, birey ve toplum üzerindeki belirleyici ve yönlendirici gücü sebebiyle; siyasal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve belli bir sosyal projeyi meşrulaştırmak için etkili bir istismar aracı olarak kullanılabilmiştir. Aynı kullanım bazı dini liderler ve Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat/İslami İlimler Fakülteleri, İmam-Hatip Liseleri, Kur’an Kursları gibi dini kurumları gözden düşürmek için de yapılmıştır. Hâlbuki dinin ve değerlerinin kutsallığına halel getirecek, dini kurumları itibarsızlaştıracak her türlü ima ve istismardan kaçınmak erdemli bir davranıştır.
Bu sebeple yaşadığımız toplumda din hakkında konuşanlar, fetva verenler ve karar açıklayıcıların da din diline ve üsluplarına dikkat etmeleri gerekir. Zanna, vehme, rüyaya dayalı bilgi ile örülmüş bir din dili değil; ölçülebilen, rasyonel, kesin delile dayalı sahih bilgiyi besleyici ve toplumu birleştirici, bütünleştirici bir dil kullanılmalıdır. Sadece gönüllere hitap eden bir din dili de yeterli değildir. Bu dilin, hem gönle, hem duyguya hitap edici boyutları olmakla birlikte ikna edici, makul, mantıklı ve akla hitap eden bir muhtevası da olmalıdır. Diğer bir ifade ile kullanılan din dili, aklı duyguya, duyguyu da akla feda etmemelidir. Yani aşkımız, aklımızı yok etmemelidir. Bundan dolayı olur olmaz yerde ve zamanda; şeriat, hidayet, helal-haram, iman, küfür, imam, cemaat, dua, beddua, peygamber, vaaz, vâiz, hoca vb. İslâm öğretisi ve tarihinden kaynaklanan özgül ağırlıkları ve anlam derinlikleri olan terim veya kavramların günlük ve konjonktürel tartışmaların araçları olarak kullanılması doğru değildir. Çünkü dini kavramların örselenmesi, dini değerlerin ve kurumların zayıflatılmasına ve içtimâî bünyenin sarsılmasına yol açar.
Tarih boyunca Müslüman bilincinde meta kavramlar olarak yer alan ve buna bağlı olarak da tartışmadan ısrarla uzak tutulan ortak din diline sahip çıkmak her inanç sahibinin görevidir. Aynı inanç halkası içinde olmayanlar ise bu dili benimsemeseler bile en azından ona saygı duymayı, bir ahlâki erdem olarak görmelidirler. Müslümanların ma’şerî vicdanında köklü bir tarzda yer eden bu dilin, İslâm’ın ilk neş’et ettiği andan başlayarak tarih boyunca taşıya geldiği sahih anlam dairesi zedelenirse dinin birleştiriciliği ve koruyuculuğu bir yana, hayata anlam kazandıran niteliği de yok olmaya yüz tutar.
Her ne kadar erken dönem İslam tarihinde din dilini kullanmada mezhepler, fırkalar ve dini akımlar arasında bir takım savrulmalar yaşanmışsa da, her konuda olduğu gibi bu konuda da örneğimiz ve rehberimiz Sevgili Peygamberimiz olmuştur. Onun muhteşem sîreti ve yaşayan sünneti ortadadır; din dilini kullanma konusundaki kaygı, vurgu ve hassasiyetleri, kelime ve kavramlara yüklediği özel anlamlar kayıt altına alınmıştır. Bu anlamda muhteşem ve zengin bir bilgiye sahibiz. İslam’ın tarihinde Hz. Peygamber (a.s)’a iman eden ve tabi olan Müslümanlar, hem ilahi muradı anlarken ve hem de onu anlatırken, kelime ve kavramları kendi özel bağlamlarında kullanmaya özen göstermişlerdir. Biz de bugün aynı yöntem ve üslubu kullanmalıyız.
Netice olarak, bu milletin değerler skalasına bağlı her insan, özellikle de İlahiyat hocaları ve din görevlileri, din dilinin suiistimal edilmesi ve istismar aracı olarak kullanılması karşısında duyarlı olmalı ve sessiz kalmamalıdır. Bütün Müslümanların çetin bir sınavdan geçtiği günümüzde, her mümin, kullandığı dilde, dini kurumlarımıza, kardeşliğe halel getirecek iddia, ifade ve söylemlerden uzak durmalı, özellikle siyasetçiler, yazarlar, akademisyenler, âlimler ve karar verici konumunda bulunan herkes, sorumluluk bilinciyle hareket etmelidirler.