DİLENCİ Mİ FAHİŞE Mİ NAMUSLU ?

Süleyman Mücahit İyiyolbulan

Dilenciler; hayatın akışı içerisinde hiç dikkat etmediğimiz kaldırım parçalarından biridir. Durakta otobüs beklerken görmeye alıştığımız ayrıntısı çokta dikkatimizi çekmeyen kenardaki ağaç, köşedeki bakkal, karşıda ki yeşil kapılı ev gibi sokağın doğal oluşumu içerisinde yerini alabilmiş, üzerinde düşünülmesi gereken  toplumun önemli bir kesimidir.

       Şehrin herhangi bir köşesini yağlı boya tablosuna resmetsek, ya kucağında çocuklarıyla ya da tekerlekli sandalyede mutlaka yerlerini alırlar. Resmi hangi açıdan çizdiğinizin önemi yoktur. Her açıdan rastlarsınız onarla. O kadar çokturlar ki federasyon kursalar ülke yönetimine talip olurlar. Zaten yıllarca Avrupa’da, Amerika’da  kapı kapı gezip dış borç dilenenler yönetmedi mi bizi? Bir de  bizden dilenenler yönetsin ne değişir ?

       Tıp otoriteleri karşı çıkacak olsa da topal ayak ve yüz seksen derece dönmüş elin bulaşıcı genetik bir hastalık olduğunu sonuna kadar savunacağım. Babadan oğla geçen yegane hastalıktır bunlar dilencilikte. Akraba evliliği yapmışçasına hemen hepsi sakattır. Beş yıllık kalkınma planında devletimiz bu hastalıkların üzerine düştü ve yüzde yüz yerli ilk hastalık tedavi yöntemini buldular. Dilenci hastalıklarının tek tedavi yöntemi “zabıta üniforması” patenti bize ait bir sağlık yöntemidir. Çöl kertenkelesinden daha yavaş sürünen bir dilencinin zabıta görünce Usain Bolt’un kırdığı tüm rekorları kıran koşuşunu görünce, her derdin bir devası olduğuna bir kez daha iman ettim.

       Müslümanlar dilencilerin ekmeğiyle oynuyorlar maalesef. Cuma günlerinde camiyi hınca hınç dolduran Müslüman, vakit namazlarında camiyi doldurmayınca dilenciler haftada bir ceplerini doldurabiliyor.  Halbuki her vakit dolsa o camiler dilenciler caminin önüne birer büro açar ve daha çok kar ederler.  Hiçbir Müslüman dilencinin ekmeğiyle oynayamaz, o halde haydin felaha.

      Çok duymuşuzdur dilencilerden “Allah rızası için abi…” sözünü. Peki duyduğumuzu algılayabildik mi? Dikkat ederseniz cümlenin devamı yoktur,  Allah rızası için ne ? Ne yapmamı istiyorsun ? Onlar ne olduğunu söylememiş ama biz hep para olarak doldurmuşuz o boşluğu. Allah rızası için tebessüm de edebilirdik dilenciye, sonuçta tebessüm de bir sadaka. Ama biz hep bozuk ve soğuk paralarla Allahın rızasını satın almaya çalıştık, yüzümüzde elli kuruşluk iç ferahlatan bir ifadeyle.

     Neden dileniyorsun sorusunu sormayın kesinlikle. Bu soru dilenciyi aklamanın en güzel ifadesidir. “Ne yapsaydım yani fuhuş mu yapsaydım ?” der, fuhuştan başka para kazanma yolu yokmuş gibi. Siz de dilenmenin fuhuştan daha iyi olduğuna kanaat getirirsiniz. Aslında bütün kötü işler daha kötü olan başka bir iş öne sürülerek iyi gösterilmeye çalışılır. Fahişeye de sorsan neden fuhuş yaptığını. Ben en azından bedenimi satıyorum devleti satmıyorum der bir de size ahlak dersi verir.

    Serbest piyasa ekonomisini iliklerine kadar yaşayan dilencilik sektörünü kolay kolay bitiremezsiniz. Ama en azından duygu kalpazanlığı ve inanç yolsuzluğu yapan dilenci ve gizli dilencileri tanıyabilirsiniz. Gizli dilenci kim mi ? Hani şu “gönlünden ne koparsa”, “ne verirsen” sözlerinin sahipleri.  Bunlar ufak da olsa bir iş yaptıklarından size dileniyor gibi gelmezler ama esasında onların da yaptığı bir nevi dilenciliktir.  On  kuruşluk iş yaptım diyemez sizi beş lira vermeye mecbur ederler. Kısacası parayla imtihan Lidyalılardan beri devam ediyor, ister veren olun ister verilen.

     Dilenenler insan direk olarak acziyetini ifade eder. Ama bir de dilenciye para vererek dolaylı yoldan aczini ifade eden tipler vardır. Bir belayı başından def edemeyecek kadar aciz olanlar, kendine kene gibi yapışan dilencileri vereceği elli kuruşla başından def etmenin hazzını yaşayabilir.

    Fakiri gözetmeyi emreden dinime rağmen bir şeyler yazıyor değilim. Ben banka hortumları gibi cebimize girmiş bizden daha zengin dilencilere bu tavizleri vermemeliyiz diyorum. Gerçek ihtiyaç sahibi insanları bulup onlarla Allah’a yaklaşmalıyız. Bulamıyorsak ta bu işi organize eden çeşitli yardım kuruluşları, hayır sever derneklerle iş birliği içinde olmalıyız. Unutmayın bütün Konya halkının üzülerek baktığı Poşetçi Dede’nin bankasından çıkan Milyon Dolara sahip çok az insan vardır ülkede. O paralarda fakirin, fukaranın, açın ve yetimlerin hakkı var. Kendimizi soydurmayalım. İçimiz acıya bilir ama onlar zaten sizi bu acıma duygunuzdan vuruyorlar.