Osmanlı’nın mirası üzerinde doğduğu halde, Osmanlı’yı reddeden Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi süreçlerden geçerek bugünlere geldiğini biliyoruz. Reddettiği miras ve ona ait değerleri bırakmayan halkın maruz kaldığı zulümlerin tanıkları ise hala hayatta.
1988 yılında lise son sınıf öğrencisiydim. Tıraş olmak için gittiğim berberde, genç berberle yaşlı bir hacı amca arasında geçen konuşma,tarih kitaplarımızda yer almayan zulüm dolu bir dönemle ilgiliydi. Genç berber; “Bize iyi bir miras bırakmadınız. Ahlaksızlık ve din düşmanlığı almış başını gidiyor. İnsanlar dinini bilmiyor” dedi. Hacı amcanın cevabı kısa, ancak tartışmayı bitirecek kadar da keskindi; “Bizim gençliğimizde Kur’an öğrenenleri, öğretenleri meydanlarda asacak boş darağacı olmadığı için, evlerinin saçaklarına asıyorlardı. Bazı yanlışlıklar ve eksikler olsa da halkımızın dinini bırakmaması büyük bir nimettir. Çünkü o zaman halka bu zulmü reva görenlerin derdi İslam’ı bu topraklardan söküp atmaktı. Ama bunu başaramadılar.”
Bu küçük anekdottan sonra gelelim konumuza. Dünya’da dört çeşit diktatörlükten bahsedilir. Üçünün Türkiye’de örnekleri yaşandı. Bunlarda biri Türkiye’de yaşanmış olmasına rağmen bizim şuanda giremeyeceğimiz tehlikeli bir alan hala. Onu bir kenara bırakıyorum. Diğer ikisi, “Tek Parti Diktatörlüğü” ve “Askeri Diktatörlüktür”. Her ikisine de Türkiye’de sıklıkla ve uzun süre yaşanarak katlanılmıştır. (Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi). Bu iki diktatörlük uygulamasının faillerini,gençler için, hatırlatmakta fayda var. “Tek Parti Diktatörlüğüne” CHP ve İnönü dönemi, “Askeri Diktatörlüğe” de 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerini yapanlar örnek gösterilebilir.
Türkiye’de diktatörlük yapama imkanı kalmayınca, bu partinin 2. Genel Başkanı olan Ecevit, çareyi (!) Saddam diktatörüne sahip çıkmakta bulmuştu. Bu gün o koltukta oturan Kılıçdaroğlu da Beşar Esed diktatörüne kol kanat germeye çalışmaktadır. “Diktatör olmak” ya da “Diktatörlere sahip çıkmak” bu anlayış için genel başkandan genel başkana geçen bir miras sanki.
Bu arada, milleti aptal zannedip “cambaza bak cambaza” numarasıyla, yanında poz verdikleri “Diktatör Esed’i”kamufle etmek için, Başbakan Erdoğan’a “Diktatör” yaftasını yapıştırmaya çalışıyorlar. Öyle ya Erdoğan “Diktatör” olmasa, 17 parti ve yüze yakın bağımsız adayın katıldığı son seçimden nasıl olur da %50 oy alır(!?)Bu başarı olsa olsa bir “Diktatörün” baskısıyla olurdu(!)
Oysa “Diktatörlük” için en önemli delil “Hukukun” rafa kaldırılmasıdır. Bunun Türkiye’de yaşandığı dönemlerin olduğu doğrudur. Bunları yukarıda izah ettim. Şunu tüm halkımız biliyor ki, Türkiye tarihinin en demokratik dönemini Ak Parti iktidarıyla yaşamaktadır. Başbakan Erdoğan, on yıllık iktidar döneminde hukuk alanında devrim niteliğinde değişiklikler yaptı. İşte bunlardan bazıları.
· 26 maddelik Anayasa değişik paketi ile “Darbecilerin Anayasasına” karşı özgürlük darbesi yapıldı.
· 12 ilde devam eden olağanüstü hal uygulaması kaldırıldı.DGM’ler kaldırıldı. Kürt sorununun kaynağı olan bir çok yasak ve uygulama ortadan kaldırıldı.
· İşkence yasal alt yapı ve fiili olarak bitti.Faili meçhul cinayet kavramı ortadan kalktı.
· Çocuk hakları anayasal güvence altına alındı. Kadın, çocuk ve engellilere anayasa ile pozitif ayrımcılık getirildi.
· Düşünce özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırıldı. (Ana muhalefet partisi lideri Başbakan’a “Diktatör” diyebilecek kadar özgür)
· Sivillerin Askeri Mahkemelerde yargılanmasına son verildi. Askerlerin askeri suçlar dışındaki suçlarla ilgili sivil mahkemelerde yargılaması sağlandı.Liselerde Milli Güvenlik dersleri kaldırıldı.
· Batı Çalışma Grubu’nun devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip Kurulu’nun çalışmalarına son verildi.
· Yeni yapılan Adalet Sarayları, Başbakanlık ve Çankaya Köşkü’nden daha gösterişli ve ihtişamlı. Yüksek Yargının yükünü hafifletmek için yeni daireler kuruldu ve davaların temyiz süreci kısaltıldı.
· Meclisten belli periyotlarla yargı paketleri geçirildi.
· İstinaf mahkemeleri kuruldu.Avukat tutamayanlara devlet avukat tayin ediyor.
· 1980 ve sonrasında “Demokrasiye kastedilerek” yapılan tüm darbe ve darbe girişimlerinin sorumluları hukukun önünde hesap veriyor.
· AB’ye uyum amacıyla 300’üden fazla kanun, 1800 yeni düzenleme yapıldı.
“Diktatör” dediğiniz adam, sizin yaptığınız “Dersim katliamının” özrünü dileyip, izlerini silmeye çalışıyor. Doğu ve güney doğuda “Devlet adına” işlenen faili meçhulleri ortaya çıkaran, asit kuyularından çıkardığı insan kemikleriyle kendini “devlet” yerine koyanlardan hesap soruyor. Yıllarca kişi hak ve özgürlüğünün yok sayıldığı Türkiye’de yukarıda bir kısmını sunduğum değişiklikler yapılırken de siz karşı çıktınız.
Seçimde halkına en büyük vaat olarak “Askerlerin Anayasasını” değiştirip, Türkiye’ye “Sivil Anayasa”,“daha çok özgürlük”, “daha ileri demokrasi” vaat eden bir kişi diktatör olabilir mi? Bana göre değil, ama CHP’ye göre olabilir. Çünkü, bırakın iktidara gelmelerini, ağız tadıyla bunun hayalini bile kurmasının önünde duran Başbakan olsa olsa “Diktatör” olabilirdi(!)
Şimdi Kılıçdaroğlu’na “Diktatör” desem onu da beceremeyeceğini biliyorum. Ama olsun.Ancak kendisine şu hatırlatmayı bir borç biliyorum. Bir Başbakan’a “Diktatör” diyorsanız ve Oda size bir şey yapmıyorsa, O “Diktatör” değildir.