Son 7 aydır dünyayı kasıp kavuran covid-19 virüsünü konuşuyoruz. Her gün, yapılan testler, virüse yakalananlar, virüs kaynaklı hastalık sebebiyle hayatını kaybedenler, virüsün pençesinden kurtulanlar, ağır hasta sayıları, oranları, tablo halinde takip ediliyor. Çetelesi tutuluyor.
Covid-19 virüsü bugüne kadar dünya üzerinde yaklaşık 24 milyon insana bulaştı. Enfekte olan hastalardan da 850 bin civarında insanın hayatını kaybettiğini biliyoruz. Fakat covid-19 virüsünden daha hızlı yayılan ve 2020'nin ilk çeyreği itibarıyla dünyada 183 milyon, Türkiye'de de 1.9 milyon insanı etkileyen ve ne kadar insanı, ruhen, manen, ahlâken öldürdüğünü hesap edemediğimiz dijital bir virüsün farkında değiliz. Bu virüsün ismi "Netflix" virüsü. Netflix virüsü, bulaştığı insanların/toplumların bünyesinde lgbt, eşcinsellik, pedofili, şiddet, manevi değerlerin aşağılanması, satanistlik, put perestlik gibi mikropları ve hastalıkları yayıyor. Bu virüsün yayılma hızı ve bulaşma hızı maalesef covid-19 virüsünden çok daha hızlı ve katlanarak artıyor. 2018 yılının ilk çeyreğinde Türkiye'de 160 bin kişiyi etkisi altına alan bu virüs, 2 yıl sonra 2020'nin ilk çeyreğinde 1.9 milyon kişiyi veya aileyi etkisi altına almış durumda.
Netflix basit bir internet/televizyon kanalı mıdır? Yoksa internet üzerinden yayın yapan bu dijital platform, insanlığa karşı yürütülen dijital savaşın bütün dünya milletlerini etkileyecek bir savaşçı gücü müdür? Küreselciliğin, en etkili kitle imha silahı mıdır? Maalesef, bu konuda İslam dünyasında ciddi bir farkındalık oluşmuş değil. Hatta, Müslüman ülkelerde yayın yapan büyük ulusal gazetelerde, köşe sahibi olan birçok kimsenin, Netflix'e methiyeler düzdüğünü görebiliyoruz. Peki bu Netflix denilen, internet üzerinden televizyon yayıncılığı yapan, dizi ve filmler paylaşan platformun arkasındaki sahipleri ve şeytani akıl kim? Bunu iyi tanımak lazım. Netflix bir Morgan Stanley şirketi. Yani Rothschild'lerin şirketi. Rothschild dediğimiz zamanda dünyayı ifsad eden iki büyük Yahudi ailesinden (Rockefeller ve Rothschild) birisi olduğumu gözden kaçırmamamız gerekiyor. Morgan Stanley ve JP Morgan Amerika Merkez Bankası'nı 1913 yılında kuran, yani dünya finans sistemini yöneten ailelerden geliyor. Elbette ki bu küreselci şeytani aklın amacının, dünya sinema ve dizi film sektörüne hizmet ederek, sadece para kazanmak olmadığını da bilmemiz lazım. Zira 21. yüzyılın dijital dünyasında algı yönetimi dediğimiz ve 23 Nisan 2019 tarihli yazımızda, "Dünyanın En Korkunç Kitle İmha Silahı" olarak ifade ettiğimiz "algı yönetimi"; artık TV kanalları, internet, sosyal medya platformları, dijital film, oyun platformları ve benzeri enstrümanlar aracılığıyla yapılıyor.
Bugün dijital sinema sektöründe dünyada en fazla üyeye sahip ve en tartışmalı dizileri, filmleri çekinmeden yayınlayan, üye sahibi olduğu ülkelerde hiçbir şekilde hukuki sorumluluğu bulunmayan tek şirket Netflix'tir. Netflix'in şirket şeması içerisinde, daha önceden Beyaz Saray'ın güvenlik danışmanlığı görevini yürüten "Susan Rice" ismini görüyoruz. Bu, şu demek. Netflix, aynı zamanda Amerikan Derin Devleti ile ve Beyaz Saray'ın politikalarıyla da ortaklık ve işbirliği içerisinde olduğunu gösteriyor. Yine Netflix yönetim kurulu üyesi Rachel Whetstone'nun, İngiltere sâbık başbakanı Theresa May'in partisinde politika danışmanlığı görevini üstlenen yahudi kökenli bir politikacı olduğunu görüyoruz. Yine Netflix’in bir başka Yönetim Kurulu Üyesi Mathias Döpfner aynı zamanda Axel Springer SE’nin CEO’su ve icra kurulu başkanı. Axel Springer eskiden Doğan Medya’nın da ortağı idi. Axel Springer öldü ve şirketi İsrail devletine miras bıraktı. Bu bağlantılar bize şunu göstermesi açısından önemlidir. Bu dijital yayın platformu, sadece dizi-sinema sektörünü, dijital dünyaya uyarlamak için değildir. Aynı zamanda, Rothschild ailesinin, Amerika'yı yöneten Siyonist-Yahudi aklının, algı yönetimi ile dünyayı yönetme projesinin bir Truva atı, bir askeri gücüdür.
Netflix, son günlerde "Cuties" Minnoşlar dizisindeki pedofili sahneleri ile gündeme gelmiş olsa da; kurulduğu günden bu tarafa, yayınlamış olduğu dizi ve filmlerle eşcinselliği, pedofiliyi, satanistliği, toplumsal ayaklanmaları meşrûlaştıracak dizilerin-filmlerin mecrası olmuştur. Netflix, "3 Altında: Arcadia Hikâyeleri" isimli çocuk animasyon çizgi dizisinde, 9-10 yaşındaki kız çocuklarını öpüştürerek lezbiyenliği kız çocuklarının bilinç altına enjekte ettiği için tepkilere sebep olmuştu. Netflix yapımı, "Sabrina'nın Tüyler Ürpertici Maceraları" dizisinde Tanrı figürünün "Baphomet" yani satanistliğin şeytan figürü olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Yine Netflix'te yayınlanan bir başka dizide, fetö terör örgütünün aklandığı sahneler olduğunu ve Amerika'da güven içerisinde bulundukları vurgulanıyor. Netflix'te yayınlanan bir başka dizide Kırıkkale için dünyanın en berbat yeri ifadesi kullanılıp, "her sabah Türkiye'de uyanmadıkları için şükreden" insanların diyaloğu ekranlara taşınıyor. Yine Netflix'in Türkiye'ye özel "La Casa de Papel" isimli dizi, Fransa'daki sarı yelekliler gibi İstanbul Kadıköy'de toplanan "kırmızı tulumlular" üzerinden ayaklanma mesaj vermeye çalışılıyor. Örnekler çoğaltılabilir.
Yani kısacası Netflix yayınlamış olduğu dizi ve filmlerle hem dünya insanlığının ahlakını, inancını, maneviyatını, geleneğini bozan, hem de bazı ülkelere siyasal müdahele etme iddiası taşıyan içerikler üretiyor ve yayınlıyor. Peki küreselci, Siyonist Yahudi aklın bu tehlikeli silahına karşı Müslümanlar olarak biz bir silah veya savunma mekanizması geliştirebildik mi? Sinema ve dizi film sektöründe, özellikle internet yayıncılığı, dijital yayıncılık ve platformların kullanılması noktasında etkinliğimiz var mı? Zira, düşmanlara karşı gücümüz yettiği kadar kuvvet hazırlamak Rabbimizin Kur'an-ı Kerim'de Enfal Sûresi 63. Ayet-i Kerimede tüm Müslümanlara emridir. Ayet-i Kerimenin son cümlesini, bir de bu açıdan düşünmek gerekirse; son cümlede Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Allah yolunda her ne harcarsanız onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz." Burada Allah yolunda harcamak deyince sadece konvensiyonel silah sanayine yatırım yapmak akla gelmemeli. Eğer bugün sinema sektörü, dijital platformlar, internet yayıncılığı, internet televizyonculuğu, Yahudiler tarafından dünya insanlığını köleleştirmek için, ahlaksızlaştırmak için ve onların inancıyla "tanrıyı kıyamete zorlamak" için, bir silah olarak kullanılıyorsa; Müslümanlarında bu sektörlerde varolması, güçlü olması, bu sektörlere yatırım yapması gerekmektedir. Aksi halde Netflix virüsünün yaymış olduğu eşcinsellik, pedofili, satanistlik gibi hastalıklar bütün insanlığı saracaktır.
Covid-19 virüsünden ölenler, fani olan bu dünyada sadece hayatını kaybediyor. Ama dijital yayın virüsüyle, ahlaken, mânen, ruhen ölenler; Allah muhafaza ahirette ebedi bir hayatı kaybediyor. Covid-19'a yoğunlaştığımız şu günlerde Siyonist Yahudilerin dünyada hızla yaydıkları (hemde milyar dolarlar kazanarak) bu tehlikeli virüsün, nasıl yıkımlara yol açtığının farkında olmamız gerekiyor. Şayet bu konuda bir an önce harekete geçmez, farkındalık oluşturmazsak; çocuklarımızın, gençlerimizin bilinçaltını Netflix gibi küreselciliğin Truva atlarına bırakacak olursak, umutla beklediğimiz geleceğin gelmeyeceğini ifade edebiliriz.
Bir taraftan terör belası ile uğraşırken, diğer tarafta Suriye, Libya, Doğu Akdeniz'de haklarımızın mücadelesini verirken, kalenin içten düşmesine sebep olacak, insanları maneviyattan, ahlaktan, inançtan, geleneksel değerlerden uzaklaştıran ve en etkili kitle imha silahı olan internet yayıncılığına dizi ve sinema sektörüne milli bir duruş getiremezsek; bizim yetiştirdiğimiz gençlerimizin, maalesef Siyonist Yahudiler tarafından yönetilen birer "cyborg"a (yarı insan yarı robot) dönüştüğünü çaresizce müşahede etmek zorunda kalırız. Yapay zekanın, gen klonlamanın, insanlara çip takılmasının gündeme geldiği şu günlerde bilinçaltının doğru beslenmesi gerekiyor. Yoksa gelecek, beklediğimiz gibi gelmeyecek...