"Cesur, özgür, bağımsız, tabuları yıkan, güçlü, meydan okuyan, eğlenceli, başarı odaklı, çok boyutlu, aktif, bedeni ile barışık, ekonomik güce sahip, kendi hayatını yöneten kadın, toplumsal cinsiyet eşitliği..." söylemleri ile metalaşmış feminizm; kadının geleneklerinden soy(utl)anarak dijital çağda bireyselleşmesi gerektiğinin propagandasını yapıyordu. Bu propaganda dijital çağda kadını metalaştırırken "ana/anne" imajını yıkıyordu. Aslında yıkılan geleneksel kadın imajı değil, geleneksel aile yapısı ve toplumdu.
Bunun hâlâ farkına varamayan günümüz insanı, dijital çağda/dünyada (değerleriyle) aile olabilmeyi tartışıyor. İçerisinde bulunduğumuz hafta, -her ne kadar ailelerin bundan haberi olmasa da- 1994'ten bugüne "Aile Haftası" olarak kutlanıyor. Batı Medeniyetinde bir güne veya haftaya hasredilerek, insanlığın algısı bir konuya çekiliyorsa, bugünü çıkaranların, ilan edenlerin ve kutlanmasında öncülük edenlerin o konuda en fazla hatası, suistimali olan, kendi ayıplarını örtmek ve bir anlamda göz boyayarak algı operasyonu çeken özel/tüzel sorumlular olduğunu artık sağır sultanlar bile biliyor.
Bu yılki aile haftasında, hem İstanbul Aile Vakfı, hem de DİB tarafından düzenlenen etkinlikte tema: "Dijital Çağda/Dünyada (Değerleriyle) Aile" idi. Dijital Çağda Aile denilince genellikle ilk çağrışım yaptığı husus: "dijital bağımlılıklar karşısında aile bireylerinin tutumu" olarak anlaşılıyor. "Tv, internet cep telefonunu, dijital oyun bağımlılığı" ve buna bağlı olarak "aile içi iletişimsizlik" vb. konular. Ancak dijital çağ denilen bu dönemde aile kurumunun kurumsal yapı olarak karşı karşıya kaldığı inançsızlık problemini kimse görmek istemiyor. Daha ziyade sonuç odaklı bir yaklaşımla, negatif sonuçlara nasıl çözüm bulunabiliri tartışıyor. Sebep merkezli olarak problemlere yaklaşıp, problemler ortaya çıkmadan çözmek için fikir teatisinde bulunmuş olsak; hem toplumsal tahribat daha az olur, hem de toplumun temel yapı taşları bu derece tahrip olmamış olurdu.
Dijital dünyanın imkânlarının risk barındırdığı vurgusu doğru bir vurgu. Ancak bu risklerin temel sebebi olarak çok ciddi bir iman eksikliğini görmezden gelmek, sivrisinek avlayıp bataklığa övgüler düzmekten ibarettir. Facebook, Instagram, Twitter, Youtube, Tiktok, Snapchat, Club House vb. platformlarda aile bağlarını zedeleyen, aile birlikteliklerinin sonlanmasına sebep olan, teşhircilik, aldatma, şiddet, intihar, cinayet vb. olumsuz neticelere kadar ulaşan veya madalyonun diğer yönünden baktığımızda alkol, uyuşturucu bağımlılığı, kumar, fuhuş, eşcinsellik vb. hem aileyi hem de toplumu tehdit eden bütün bu olumsuz sonuçları, sanal dünyanın reel dünyayı istilası gibi bir takım gerekçelerle açıklamaya çalışmak isabetli bir yaklaşım değildir. Dijital mecraların geleneksel değerleri negatif yönde etkileyen faktörler olduğu malumun ilanıdır. Asıl üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken husus: geleneksel değerlerimiz diye tarif edilen o değerlerin nasıl bu kadar negatif etkiye açık ve dijital çağın kendine özgü fikri fraksiyonları ve algı operasyonları karşısında kartondan kale gibi durduğu veya bu mesabeye nasıl indiği üzerinde düşünmemiz gerektiğidirr. Korumacı bir mantıkla; "dijital dünyadan uzak duralım, fişi çekelim, kapatalım, yasaklayalım" gibi söylemler çözüm değil bilakis çaresizlik ifadeleridir.
Çözüm dijital platformlarda görünmeye ihtiyaç duymayan, bedenini, ne yiyip ne içtiğini teşhir etmeyen, sanal ortamda da olsa diğer insanların kutsallarına/haklarına/maddi manevi sınırlarına tecavüz etmeyen, sanal ve dijital dünyada bile yapmış olduğu bütün fiil, eylem, gözlem, tercih vb. davranışlarından sorumlu olduğunu, dış dünyada olduğu gibi sanal alemde de bütün davranışlarının ilahi bir güç tarafından kaydedilip ahirette karşısına getirileceğinin bilincinde bireyler yetiştirmekten geçtiğini görmek gerekiyor. Kişilerde oto kontrolü sağlayan en önemli mekanizmanın hukuk veya kolluk kuvvetleri değil, özellikle Allah'a ve Ahiret'e iman olduğuna dijital çağın insanını iman ettirmemiz gerekiyor. Yoksa, "eve geldiğinizde cep telefonundan uzak durun, internete filtre koyun, ailenizle daha nitelikli/kaliteli vakit geçirin, eşlerinize şifrelerinizi verin vb." yapay pansumanlar aile medeniyetini dijital çağ karşısında yenilmekten kurtaramayacaktır.
Nasıl ki aile inanç, fikir, ahlak ve vicdan dünyasının şekillendiği yer ise; aileyi ahlak, vicdan, fikir olarak koruyan, kurumsal olarak varlığını devam ettiren husus da imandır, inançtır. Özellikle ailede geleneğin taşıyıcısı olan kadınların feminist bir takım sloganların esiri haline getirilmesi ve bu esaretin ve bağımlılığın özgürlük kılıfıyla sunulması; erkeklerin tabii rollerinin sûni kanunsal düzenlemelerle pespayeleştirilmesi, aile kurumunu tehdit eden boşanmaları artırıp, evlenme oranlarını düşüren, evlenme yaşını yükselten ya da insanların evlenmekten uzak durup bireysel/tekil yaşamı tercih ettikleri bir dünya algısının toplumları nasıl bir tehlikeye sürüklediğini de görmek durumundayız.
Topluma rol model olarak sunulan şahıslar üzerinden nikahsız birlikteliklerin özendirilmesi ya da cinsel özgürlük söylemi ile nikahsız hukukî sorumluluğu olmayan komünal yaşamların alternatif gibi sunulması ve bunların modernlik kılıfıyla kamufle edilmesi üzerinde ciddi olarak durulup düşünülmesi gereken konulardır. Nikah akdi sadece kadın ve erkek arasındaki cinsel birlikteliğe hukuki bir zemin sağlamak değil; onun ötesinde nikahı emreden gücü tanımak ve o güce karşılığı sorumluluğunda bir göstergesidir.
Dijital çağda aileyi sonuçları çerçevesinde tartışmak ya da gündeme getirmek çözüm üretmekten daha ziyade dijital çağın en büyük felsefesi/hastalığı olan "Görünüyorum, o halde varım!" anlayışına tabi olmaktır. Aileyi gerçekten önemsiyor ve ciddiye alıyorsak tartışmamız gereken konu "Allah'a şirk koşmayan ve yaptığı iş (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde de bulunsa yine de Allah onu senin karşına getirir. Doğrusu Allah en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır." öğretisinin şuurunda aile bireyleri ve aile kuracak gençler yetiştirebilmenin nasıl temin ve tesis edileceği olmalıdır. Ama amacımız sadece bir şeyler yapıyor görünmek ise o zaman kampüslere açtığımız gençlik merkezlerinde ney, ebru, tezhip kursu vermeye, toplanıp dağılmaya devam edebiliriz...