Diderot etkisi ve farkındalık

Şerife Oktar

Şimdiye kadar hiçbir kuş komşusundan daha çok ev yapmaya çalışmadı ve hiçbir sincap iki kış yetecek kadar yiyecek saklamadı.

Günümüz insanının en büyük zevklerinden biridir belki de tüketim çılgınlığı. Pek çok şeyi israf eder olduk: gıdayı, eşyayı, sevgiyi, insanı, en çok da zamanı.

Bugün siz değerli okurlarımla hepimizin çok iyi bildiği ancak zaman zaman birilerinin anımsatmasına ihtiyaç duyduğumuz çok önemli bir konuyu hatırla(t)mak istiyorum. Bu konuda önce küçük bir anekdot paylaşacağım.

Fransız düşünür Diderot’ya bir arkadaşı kaliteli bir sabahlık hediye eder. Yeni sabahlık, kırmızıya çalan güzel rengi ve kaliteli dokusu ile ona kendini iyi hissettirir.

Bu güzel duygu ile çalışma masasına oturan Diderot, masasının çok eskimiş olduğunu ve sabahlığına uymadığını fark eder. Hemen yeni bir çalışma masası alır. Derken halı, tablolar, sandalye… Odadaki hemen her şeyin eski ve modası geçmiş olduğunu, artık değiştirmesi gerektiğini düşünür.

Şık sabahlık yeni bir referans noktası olmuş ve diğer tüm eşyalar değerini yitirmiştir. Diderot odadaki değersiz eşyalarının tamamını değiştirir. Ancak iş bittiğinde derin bir pişmanlık ve üzüntü duyar.

O, bu sürece bütünlük duygumuzu koruma eğilimimizin sebep olduğunu söyler. Bilhassa tüketim davranışlarımız söz konusu olduğunda bu eğilimin yol açtığı sonuçları birçoğumuz günlük hayatımızda  ne yazık ki sıklıkla yaşıyoruz.

Diderot bu süreci, “Eski sabahlığımın mutlak efendisi iken yeni sabahlığımın kölesi oldum.” cümlesiyle özetlemiştir.

Evet, biz ne yapıyoruz peki? Yeni bir kazak alınca ona uygun ayakkabı, çanta, pantolon ya da etek… Sil baştan gardırobumuzu yeniliyoruz her seferinde.

Uyum zevki  içinde bütünlüğü anlamlı kılma çabasıyla ciddi miktarda alışverişler yapılır da ne geçen zamanın ne de  alınan ürünlerin hesabının verileceği bir türlü aklımıza gelmez.

Ülkemizde son yıllarda internetten alışverişin ciddi düzeyde arttığı bu dönemde yüzlerce farklı mağazanın ayın belli günlerinde, yılın son gününde, filan günü, falan bayramı derken satış rekorları kırdığını bilmeyenimiz yoktur.

Konya’da da moda festivalleri, gıda fuarları hiç olmadığı kadar rağbet görür oldu son birkaç yıldır. Arz-talep meselesi elbette.

Sahiden her şeye bu kadar ihtiyacımız var mı? Yoksa kendimizi mi kandırıyoruz her seferinde pervasızca alışveriş yaparken.

Hiç düşündük mü acaba bize verilen bunca malın, gıdanın, gençliğin ve imkanın yarın huzuruilahi karşısında hep birer birer hesabının sorulacağını.

Oldukça manidar bir kıssa anlatılır: Derler ki, Peygamber Efendimiz miraca yükseldiğinde sırasıyla tüm peygamberle görüşmüş hasbihal etmiş. Fakat birini görememiş: Hz.Süleyman. Efendimiz (s.a.v) gecikmesinin sebebini sorduğunda şu manidar cevabı vermiş Peygamber Süleyman: “Ya Rasulallah, bilirsiniz ki bana Rabbim tarafından pek çok nimet bahş edildi. Hayvanların dilini de bilirdim yeryüzünde iken, cinler de rüzgar da hizmetimde idi. Çok zengindim. Ben dua ettim Rabbim bana bu dünyada pek çok nimetle koca bir saltanat lütfetti. Fakat hesabı çok zor oldu. Ancak gelebildim.”

Evet kıymetli dostlar, içinde bulunduğumuz durum tam olarak da böyle. Diderot’nun yaptığı gibi ihtiyacımız olmadığı halde bazen sırf uyum için ya da görsünler desinler diye alışveriş yapıyoruz. İsraf ediyoruz.

Bir peygamber değiliz elbette ancak biraz olsun ibret için bakarsak çevremize, her anlamda sayamayacağımız kadar çok nimetin içindeyiz. Bunların farkında olmak, hayatımızı israftan kurtarmak ve bilinçli bir kulluk yapabilmek duasıyla. Selametle kalınız.

“Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyecek hâke nebât
Mütevâzı olanı rahmet-i Rahman büyütür.”