Sosyal medya hayatımızın her alanında adeta vazgeçilmez bir unsur olarak kendini göstermeye devam ediyor. Siyasetten ticarete, eğitimden turizme kadar pek çok alan artık sosyal medyayı en önemli unsur olarak bünyesine aldı.
Bizim sektörde de vazgeçilmezlerden birisi haline gelen sosyal medyayı, biraz ayıp olacak ama köpeğe benzetiyorum. Bunu bir hakaret maksadıyla değil, metafor olarak söylüyorum.
Eğer bir köpeğin tasmasını tutmayı bilirseniz size dostluk eder, korur, yanınızda olur. Ama yok eğer tasmayı nasıl tutacağınızı bilmiyorsanız döner sizi ısırır, hatta kuduz eder.
Sosyal medya da tıpkı böyle bir şey; nasıl kullanacağınızı bilirseniz çok faydalı, bilinçli olmazsanız ise başınıza bela.
Özet olarak hem ahlaki açıdan hem iktisadi açıdan pek çok sorunu beraberinde getiriyor.
Sosyal medya mecralarında en fazla vakit geçiren ülkelerden birisi biziz. Ticari anlamda da sosyal medya mecralarının en çok para kazandığı ülkeler arasındayız. Twitter, Facebook, YouTube, TikTok ve Instagram gibi sosyal medya kanallarına özel içerik üreten hesaplar çoğalırken şirketlerin reklam ve pazarlama faaliyetleri için dijital medyaya ayırdığı pay da sürekli artıyor.
Türkiye'de internet erişiminden sağlanan yıllık toplam gelir 3,5 milyar dolar büyüklüğe ulaştı. Ama ne yazık ki bu devasa rakamın çok azı vergilendiriliyor.
Türkiye hem bu ‘köpeği’ dizginlemek hem de haksız kazançların önüne geçmek için geçtiğimiz günlerde çok isabetli ve gerekli olduğunu düşündüğüm sosyal medya yasasını uygulamaya koydu.
Sosyal medya yasasına göre, 1 milyondan fazla kullanıcısı olan Twitter, Facebook, Instagram gibi şirketler Türkiye’de temsilcilik açacak. Temsilcilik açmayanlara, para cezasından reklam yasağına uzanan ve bant daraltılması ile sonuçlanabilecek kademeli yaptırımlar uygulanacak.
Ama ne var ki bu küresel markaların pek çoğu bu yönde adım atmaya yanaşmıyor. Buna rağmen Türkiye, bu küresel markaların tasmasını sıkı tutmakta kararlı.
Dün Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, konuyla ilgili olarak basına, "Bu konuda ne gerekiyorsa yapacağız. Önümüzde aşamalı bir süreç var ve sonuna kadar gidilecek" şeklinde bir demeç verdi.
Bakan Karaismailoğlu’na bu konuda bir basın çalışanı olarak önerim var.
Biz basın çalışanları olarak çok daha yüksek ücretleri ve kaliteli çalışma hayatını hak ediyoruz. Devletimize hem vergimizi veriyoruz hem de yasal olarak tüm kurallara uyuyoruz. Fakat reklam pastasındaki haksız rekabet sebebiyle bu küresel markaların altında eziliyoruz.
Böyle giderse şehirlerin hafızası da yok olacak, yerelle ilgili okuma, yazma ve tarihe kayıt düşme gibi değerler de yok olacak. Bu şartlar altında Türkiye’de yerel basın diye bir şey kalmayacak. Ülkemize hiçbir vergi vermeyen, taş atıp da kolu yorulmayan küresel markalar bizim heybemizden yiyor!
Bu konuda başta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun olmak üzere, ülkemizin acilen bir çalışma yürütmesi gerekiyor. Yoksa çok yakın gelecekte yerel basın diye bir şey kalmayacak.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan başta olmak üzere pek çok bakanlık da bu konularda bir çözüm arayışına girmeli. Çünkü 3 buçuk milyar dolarlık bir pastanın çoğu yurt dışına gidiyor.
Markalar daha ucuza ve daha hızlı bir şekilde reklam yapmak istiyorlar. Fakat paralarını çoğunluğu ABD menşeili olan bu markalara veriyorlar. Bundan bizim ülkemiz delikli kuruş bile kazanmıyor.
Madem küresel markalar kurallara uymuyor, aldığı reklamın vergisini vermiyor. O zaman bu paranın reklam verenden alınması da bir formül olabilir. Ülkemizin kaynaklarını vergisiz bir şekilde dışarıya aktarmanın bir bedeli olmalı diye düşünüyorum.
Bu yöntemle markaların reklam harcamalarında hem yerele özendirilmesi sağlanabilir hem de bu küresel sosyal medya markalarının gelir kalemleri baltalanmış olabilir.
Bu konuda ne yazık ki iş adamlarımız ve kendi markalarımız da bilinçsiz.
Bazen büyük iş adamlarından çeşitli konularda bize dert yananlar oluyor. Kamuoyu oluşturmamız isteniyor. Basın çalışanı olarak kamu yararı adına, adalet kavramını da gözeterek bu isteklere genelde olumlu yaklaşıyoruz. Ama ne var ki aynı iş adamları Konya basınına tek kuruş bile katkı sunmazken, Instagram, Facebook, Twitter gibi mecralarda günlerce sponsorlu reklamla yer alıyor.
Bu tavır bize yapılan bir haksızlık değil mi?