Geçtiğimiz gün, TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu, Veysel Eroğlu başkanlığında toplandı.
İklim Değişikliği konusunda TBMM’de böyle bir komisyonun kurulması ve toplantı yaparak bu işler üzerine kafa yorulması gerçekten de çok mutlu edici. Çünkü şu anda sadece bizim değil, tüm ülkelerin önünde duran en büyük sorun iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin yol açtığı problemler…
Keşke iklim değişikliği diye bir sıkıntı olmasaydı da böyle bir komisyona da ihtiyacımız kalmasaydı ama dünyanın içinde bulunduğu durum ne yazık ki gelecek adına kaygı verici. Bundan sonraki tek meselemiz iklim değişikliği olacak gibi görünüyor…
Komisyonda, Meclis Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu, Türkiye'nin Kyoto Protokolü'ne taraf olduğunu anımsatarak bazı önerilerde bulundu.
Kyoto Protokolü nedir diyenler için kısaca açıklamak gerekirse; özet olarak şu anda yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı salımının %55'inden fazlasını kapsayan uluslararası bir sözleşmedir. Çok uzun maddelerden oluşan bu sözleşme, dünyanın geleceğini korumak adına ülkelere bazı çerçeveler çizen ve yaptırımlar uygulayan bir anlaşmadır.
Bu protokolün önemi bu sebeple büyük. Japonya’nın en büyük şehri olan Kyoto’da imzalandığı için de ismi Kyoto Protokolü şeklinde kayıtlara geçmiştir.
Kyoto’nun bizim için bir diğer önemi de Konya’nın kardeş şehri olmasıdır. Buradan hareketle de Konya’daki Kyoto Japon Parkı bu kardeşliğin bir nişanesi olarak olanca güzelliğiyle şehre renk katmaya devam ediyor.
Ama ne var ki, küresel iklim değişiklinin ortaya çıkardığı kuraklık tehlikesi bu hızla artmaya devam ederse artık bu nişane kurak ve çorak bir park olmaktan öteye gidemeyecek duruma gelecek. Durdurulamayan iklim değişikliği hem Kyoto Protokolü’nü hem de Kyoto Japon Parkı’nı çöpe atacak…
Yani dünya insanları olarak ortaya çıkardığımız çevre ve hava kirlilikleriyle, israflarımızla, hatta açgözlülüğümüzle baş başa kalacağız ve el birliğiyle geleceğimizi çöpe atacağız…
Bu sebeple bütün insanlığın çok büyük vebali var. Bu konuda Türkiye’nin çabaları takdire şayan. Ülkemiz kapasitesinin üzerinde çaba sarf ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıymetli eşi Emine Erdoğan’ın baş tutması, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un da çabaları ile son 3-4 yılda bu konuda çok çok önemli mesafeler kat edildi. Konya’da da bu konuda çok önemli çalışmalar var. Ama bunlar yetmez. Bu konuda kişisel bir bilinç oluşturmak zorundayız.
Bu yüzden de, TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Üyesi ve AK Parti Konya Milletvekili Halil Etyemez’in komisyon konuşmasında gündeme getirdiği önerileri çok doğru buldum.
İklim değişikliği, kuraklık, çevre bilinci, suyun tasarruflu kullanılması, hayvanların korunması ve yeşilin korunması mutlaka eğitim süreci içerisinde değerlendirilmeli. Ağacın yaş iken eğildiğini aklımızdan çıkarmadan, ilkokuldan başlayarak bu konuda bilinç oluşturmalıyız.
Çocukluktan başlayarak bu konularda bireyleri eğitmeliyiz.
Yoksa caddede kırmızı ışığa durunca aracının küllüğünü camdan yola boşaltan şoförler, fabrikasının pis atığını dereye-ormana döküp doğayı katleden iş insanları, tarlasında yetiştirdiği mahsule sağlığa zararlı kanserojen ilaçlar boca eden çiftçiler, besleyip büyüttüğü hayvanına daha çok et versin diye hormonlu iğne basan hayvancılar, sırf şov yapmak içinbaşkanlık yaptığı şehrin denizine atık suları salıveren siyasiler, daha çok para kazanma hırsıyla orman katleden müteahhitler, içtiği kolanın kutusunu top yapıp şut çeken amatör futbolcular, yolda gördüğü boş şişenin kapağını patlatıp komedyenlik yapan şovmenler,sokaklarda sağa sola tükürenlama gibi gençler yetiştirmekten öteye gidemeyiz.
Ondan sonra da Marmara Denizi’nde müsilaj felaketi diye haber yapar dururuz. Denizin bile midesi bulandı bizim vurdumduymazlığımızdan.